Donnerstag, 30. Mai 2013
SELEN'LE TANZANYA'YI GEZMEYE NE DERSİNİZ ?
Hani bir ara sizlere http://zeynepozmenunlu.blogspot.com/2011/11/bayram-nasil-mi-geciyor.html bu yazımda , fotoğrafçı bir arkadaşımdan bahsetmiştim. Blog yazması konusunda teşvik etmiştim. Tam 2 sene olmuş. Şimdi bir cesaret başlamış. Selen benim ilkokul arkadaşım. Ben onunla, hem bu yeteneğinden dolayı, hem de bu kadar değişik ülkeye gidip fotoğraf çekmesinde ki cesaretinden dolayı gurur duyuyorum.
Tanzanya'yı yakından görmek isterseniz, buyrun buraya. http://selenbozoklu.blogspot.com/
Selencim, sen bence diğer gezdiğin ülkeleri de sıraya koy. Bekliyoruz haberin olsun.
Sonntag, 26. Mai 2013
Mercimekli Humus
O kadar ara verdikten sonra böyle iki satırlık bir tarifle dönmek olur mu? Olsun bakalım, sırf Mayıs ayımız boş geçmesin, nerede yeni tarif sitemleri dursun diye. Yine bir hava sıcaklığından salatayla beslenme günlerine girdim. Denediğim üç - beş yeni tarif oldu son bir ayda ama fotoğraflayamadım. Yemek yemeye başlar başlamaz yine buraları şenlendiririm inşallah.
Mercimekli Humus
Labels:
humus,
Humus çeşitleri,
Mercimekli,
Mercimekli Humus,
SALATALAR
Donnerstag, 23. Mai 2013
YAŞASIN POSTCROSSING ...
Postcrossing'e 3 aydır üyeyim. Kart yazmak, kart almaktan çok keyif aldığım için, bana bu sürekli etkinlik çok keyif veriyor. Bazı arkadaşlarım, nasıl vakit ayırıyorsun, bu kadar işinin arasında, PTT yakın olması lazım , gibi şeyler söylüyorlar. Ama ben ilkokuldan beri arkadaşlarıma, kuzenlerime ya da onların kuzenlerine, hadi mektuplaşalım ya da birbirimize kart gönderelim derdim. Lise'de de yine arkadaşlarımla bu mektuplaşma devam etti. Hatta bu mektuplaşma, ülkeler arası bile olmuştu. Son senelerde blogta ki her kart etkinliğine katıldım. Kart biriktirmeyi çok seviyorum. Tüm o zamanlardan beri gelen mektuplar halen duruyor. Babaanneme gittiğimde, onun biriktirdiği, aileden gelen kartlar, düğün davetiyeleri koleksiyonu vardı. Yalvarırdım, onları bana versin diye. ve hatta annemin, İsviçreli, ve İtalyan arkadaşlarından gelen yılbaşı, paskalya, doğum günü ve gittikleri ülkelerden attıkları hatıra kartları alır, kendi çekmeceme koyardım. Teyzem de , her sene İsviçre'den herbirimizin doğumgünü,yılbaşı ,bayramlar, yıldönümleri için attığı o değerli, kumaşlı, ya da bakır kartları annem hep çerçeve yaptırırdı. O çerçeveleri halen saklıyorum. Yani kartların benim için önemi gerçekten büyük.
Bu kartlar , ABD, Almanya, Hollanda, Rusya, Ukrayna, Çin, Malezya, Finlandiya gibi ülkelerden geldi.
Happy postcrossing ;)
Mittwoch, 22. Mai 2013
FABERLIC' i duyan var mı ?
Bunlar sadece yüz ürünleri...
Vücut ve saç ürünlerinin sonucunu henüz tam anlamadım....
Kızımın haftasonu gittiği kursta, bir arkadaşının annesiyle arada bir sohbet ediyorduk. Birkaç defada birlikte Kadıköy'e geçtik. 1 ay gibi bir süre kendisini göremedim. Sonra karşılaştığımda kendisinde bir farklılık gözlemledim. Bu arada gözümü cildinden alamıyorum, sanki yüzünde bir gerdirme işlemi ya da botoks gibi bir şey yapılmış ve hatta göz çevresi de son derece aydınlıktı. Konuyu nereden açtığımı hatırlamıyorum. Cildinde hiç makyaj olmadığını söyledi, rimel dışında. Çantasından bir broşür çıkardı. Tıpki Avon kataloğu gibi. Ama bu katalog Rusya'dan gelen ürünleri içeriyor , bitkisel ağırlıklı, ve oksijen içeren ürünler var. Ben çok memnunum dedi. Ben de bu arada, nemlendiricimi değiştirsem, bununda diğerlerinden bir farkı yok , bir de temizleme köpüğü alsam diye düşünürken, bana, Faberlic'in ofisine ( Tünel'de) gidebileceğimizi ve cilt bakım uzmanına danışıp , cildime uygun olan ürünler için tavsiye alabileceğimi söyledi. Sevinerek kabul ettim ve geçen cumartesi birlikte gittik. Cilt uzmanı, Ukrayna'dan Türkçe bilmiyor , çok tatlı bir bayan. Cilde nasıl bakılması gerektiğini, bana birlikte gittiğim arkadaşım vasıtasıyla anlattı. Bir sürü basit ve pahalı olmayan ürünü tavsiye etti. Bugüne kadar da her gün cildime uyguladım. Cildim canlandı, pembeleşti, ve hatta eşim " cildine ne yapıyorsan, bana da aynısını yapsana," demeye başladı. Yani o kadar farkettirdi. Hani dişlerimizi fırçalarızda bir ferahlık, bir temizlik hissi gelir ya, ben hep aynı hissi yaşıyorum. Bugüne kadar, Nivea'nın, Loreal'in, Yves Roche, Olay, Avon, Oriflame gibi bir sürü marka kullandım. Ama bu ürünlerden aldığım sonucu hiçbirinden almadım. Eğer kullanmak, denemek isteyen olursa, herkes internet sitesine girip kendi üye olabilir. Avon gibi satış yapıp kazanç sağlama olanağı da varmış. İlgisi olanlara duyurulur. Sizler, son günlerde hangi ürünleri kullanıyorsunuz...
Mittwoch, 8. Mai 2013
CAN YAYINLARININ KAMPANYASI BAŞLADI...
Can Yayınları kampanyası erken başladı. Tabii ki biraz vakit ayırıp arkalarını okuyarak , almaya başladım. Evet , almaya başladım dedim. Çünkü daha devamı gelicek. Bu kitapların konuları çok hoşuma gitti. Sizlerle hemen paylaşmak istedim. Sizin aldığınız ya da alacağınız, ya da geçen seneden bu kampanyadan alıp okuduklarınız tavsiye edeceğiniz ve fikir belirtmek istedikleriniz varsa, mutlaka bilmek isterim. Ben aşağıda ki bilgileri ve görselleri netten toparladım. Okudukça zaten paylaşırım. Son zamanlarda, okuduklarım, izlediklerim, olaylar epey birikti. Kısa sürede sanırım eskiye dönerim. Jerome Angust havaalanında uçağının gecikmeli kalkacağını öğrendiğinde, bunun başına ne dertler açacağından habersizdir. Uçak saatinin gelmesini beklerken çantasındaki kitabını açıp okumaya başlar. Yanına yaklaşıp onunla zorla sohbet etmeye çalışan densiz adamı ilk başta pek önemsemez. Ne var ki kısa sürede işin rengi değişir. Adının Textor Texel olduğunu söyleyen tuhaf yabancı, Jerome Angust'ü canından bezdirecek kadar çenesi düşük, sinir bozucu biridir. Hiç istemediği halde ona zorla kendini dinletir; kendi yaşam öyküsünü anlatmaya başlar. Küçüklüğünde kedi maması yediği günler, tecavüzler, cinayetler, yığınla saplantı... Jerome Angust, giderek bu hastalıklı insanın kendi hayatında önemli bir yer tuttuğunu anlar. Üstelik Textor Texel'in havaalanında bulunuşu da bir rastlantı değildir. Jerome Angust'ü adım adım çileden çıkaran büyük bir işkenceye dönüşür bu sohbet. Eğlenceli ve zekice kurgularıyla ilgi çeken bir yazar Amelie Nothomb. Her kitabında olduğu gibi Kara Sohbet'te de gerilimi giderek artırıyor, olayları muzipçe öykülüyor ve beklenmedik bir sona ulaşıyor. Kara Sohbet, müthiş bir kara mizah diyalogu. ooooo Odaların serüveni, Jorge Semprunün Olivier Roline yazar arkadaşlarından her biri bir otel odası öyküsü yazabilir demesiyle başlamış. Odalar adını verdiği derleme, Rolinin hepsi kendisi gibi yazar olan yirmi sekiz arkadaşından yazmalarını istediği öykülerden oluşuyor. Derlemede, Çağdaş Fransız yazınının önemli kalemleri, kimi gerçekten bir gece geçirdikleri kimi ise kurguladıkları otel odalarını anlatıyor. Dünyanın farklı coğrafyalarından farklı insan manzaraları sunan odalar, her yazarın kendine özgü renkli dünyasının aynası aslında. Sayfalar arasında odadan odaya dolaşırken, kimi zaman kıtalar arası sıçramalar yaparak bir dünyadan öbürüne atlayarak gezinmek, kitabı okunması eğlenceli bir maceraya dönüştürüyor. Günümüz Fransız edebiyatının Türkçede belki hiç yayımlanma şansı bulamayacak parlak isimleriyle tanışma olanağı sunan bu tadımlık hikâyeler, bir solukta okunacak türden. ooooo 1519'da Osmanlı topraklarında, Konstantiniyye'de dünyaya gelen Eli, resim yapma tutkusuyla yanmaktadır. Ancak o bir Yahudi'dir ve dini, resim yapmasını yasaklamıştır. Tutkusunun peşinden gitmeyi seçen delikanlı, özgürce resim yapabilme hayaliyle bir gemiye atlayıp Rönesans'ı yaşayan İtalya'ya, Venedik'e kaçar. Sanatı için her şeyden, hatta kimliğinden bile vazgeçen, Venedik'in en büyük ressamlarından Eli ya da üstadı Tiziano'nun verdiği adıyla Turquetto, İtalyan Rönesansı'nın en parlak döneminde yarattığı eserlerini, Katolik Kilisesi'nin katı kurallarının kurbanı olmaktan kurtarabilecek midir? Peki ya, büyük usta Tiziano'ya ait olduğu sanılan Eldivenli Adam isimli tablo, Turquetto lakaplı bu Osmanlı Yahudisinin eseri olabilir mi? Metin Arditi sanat, iktidar ve din üçgeninde sıkışmış farklı bir ressam portresi çizmekle kalmamış, korkunç ama bir o kadar da görkemli o dönemi, ürpertici karanlığı ve bugünü bile aydınlatan ışıltısıyla XVI. yüzyılı, Doğu'dan Batı'ya gözler önüne sermiş. (Tanıtım Bülteninden) ooooo “Brezilya edebiyatının en saygın yazarlarından Jorge Amado’nun başyapıtı sayılan Mucizeler Dükkânı, hem Pedro Arkanjo’nun, hem de yerli ve melez halkın baskı altında yaşadığı, dinler, kültürler ve geleneklerin çok renkli bir harman oluşturduğu Bahia bölgesinin romanıdır. Arkanjo, kendi kendini yetiştirmiş, resim yapan, kitap yazan, kadın âşığı, coşkulu bir adamdır. Tüm ömrünü yörenin önyargılarıyla savaşarak geçirir. Arkanjo’nun kadınlarla seviştiği, resim yaptığı, kitaplar yazdığı “mucizeler dükkânı”, Bahia’nın yüreğinin attığı yerdir… Mucizeler Dükkânı, bir bakıma, Bahia bölgesinde Kilise’nin ağır baskılarına uğrayan Kandomble dininin de romanıdır. Amado, yoksul Siyah halkın öyküsünü anlatırken, Kandomble’nin gizli ayinlerini, kara büyülerini, dans ve müziklerini olanca renkliliğiyle betimler. Amado’nun benzersiz bir şenlik niteliğindeki romanını, Kandomble dini üstüne bir önsöz ve küçük bir sözlük eşliğinde sunuyoruz. ” Tanıtım Yazısı ooooo Blaise Cendrars'ın 1936'da Paris-Soir gazetesinin muhabiri olarak gittiği Hollywood'dan yazdığı yazılar, "sinemanın Kâbesi"ni bambaşka bir gözle anlatıyordu. Yapıtlarında edebiyatın kalıplarını kırmış olan Cendrars, Hollywood'a da alışılmışın dışında bir yaklaşım getiriyor; yalnızca yıldızların yaşamını, ışıltılı partileri ve dedikodu dünyasını değil, film setlerinde çalışanların, stüdyoların kapıcı ve bekçilerinin, yıldız avcılarının, yıldız olmak için yanıp tutuşanların öykülerini de gözler önüne seriyordu. Bu parıltılı dünyadaki intihar oranının yüksekliğine açıklık getirirken, California polisinin kışın komşu eyaletlerden buraya akın eden yoksulları nasıl engellediğini de yazıyordu. Daha önce Moravagine adlı sıra dışı romanını yayınladığımız Cendrars'ın usta gazeteciliğini yansıtan Hollywood: Sinemanın Kâbesi, 1930'ların ABD'sine de kara mizah yüklü, alaycı ve eleştirel bir bakış getiriyor. Sinema endüstrisinin temellerinin atıldığı dönemi acımasızlığı ve güzelliğiyle ortaya koyan bu kitabı, Jean Guérin'in desenleri eşliğinde sunuyoruz. Tanıtım Yazısı'ndan |
Dienstag, 30. April 2013
CAFE DU LEVANT
Kendinizi şımartmak istiyorsanız, mutlaka gitmeniz gereken bir yer. Geçen haftalarda yol üzerindeydi , uğramadan geçmek istemedim. İstanbul'da bu kadar güzel bir yer daha görmedim diyebilirim. Belki tarz ve beklenti meselesi diyebilirsiniz.
Ama gidip bir fincan kahve içip, sonrada o ince detaylı, nostaljik eşyalar içeren lavabolarında el yıkamazsanız bence hayatınızda bir eksiklik olabilir.
CAFE DU LEVANT
Cafe Du Levant’da kahvenizi nefis tatlılar eşliğinde içebilir veya çok lezzetli, özgün yemeklerini yiyip, şarabınızı yudumlayabilir ve sıradan bir günü çok özel bir gün haline getirebilirsiniz. Ayrıca dinleyeceğiniz nostaljik Fransızca şarkılar, Cafe Du Levant’ın o kendisine özgü dekoru, aksesuarları, ayrıntılara önem verenlerin dikkatini çeken detaylarla dolu duvarlar sizi İstanbul’dan uzaklaştırıp 1930`ların Paris’ine doğru güzel, romantik bir yolculuğa çıkarıyor.
Boş antik şarap şişeleri
Camın önündeki el havluları, misafirler için.
Ben daha bu kadar güzel kokan, ve yumuşacık el havlusu kendi evimde görmedim.
Boş parfüm şişeleri
Tuvaletin duvarları.
Tuvaletin duvarları resim ve eski fotoğraflar dolu.
Bence siz önce Koç Müzesini gezin , sonrada Cafe Du Levant'ta bir fincan kahve için.
Montag, 22. April 2013
BİRAZ DAHA BEKLE DİYORLAR.
Bu sayfaya hiç yazmak gelmiyor içimden. Not düşüyorum sadece.
* İçimden hiçbirşey yapmak gelmiyor. Boş boş duvara bakmak iyi geliyor.
* Melisa'nın tahlillerini bekliyorum, erken ergenlik diye gittik, serçe parmakları küçük dediler, bir sürü kromozom testi, genetik ti değildi, allak bullak ettiler bizi, bir de üstüne 20 gün bekleyin sonuçları dediler.
* Bugün o gündü, tahlilleri çıkmış, ama kromozom testini yapmamışlar, bizim laboratuara ilave olarak genetik tıpa da kan vermemiz gerekiyormuş. Biri söylemese nereden bilicez ki... Bugün yaptılar. 1 ay sonraya gün verdiler.
* Doktora dedim ki, bu çocukta o söylediğiniz sendromdan olması için, küçük doğması ve yaşıtlarına göre küçük olması lazım. Ama şüpheleri ortadan kaldırmak lazım, hem mozaik çeşidi olabilir dedi.
* Kromozom uzmanı olasım var.
* O parmakları çeke çeke uzatasım var. Oturup ağlayayasım var. Sonra kabullenip yumuşamak var. Sonra neden , niçin, nasıllar var.
* Sonuçları istiyorum, duymak istiyorum, nedir ne değildir, netleşsin artık.
* Haykırarak ağlayasım var, ama net birşey yok ortada. Belki de sınanıyorum, ya bundan sonra yaşam....
* Bu oyunda bitti, daha bir zor kura mı geçiriyor hayat bizi, ya da beni. Bu mu hayat???
* Bu kadar pamuk ipliği mi herşey? Ne doğru ne yanlış...
* Kızımın doğum gününde bile , keyif mi keder mi, ne yaşıyoruz belli değil...
* Zamanla yarışıyoruz, hep zaman kazanıyor...
Minik kızım, sen çok yaşa, hep mutlu ol ,sağlıklı ol emi... Nice mutlu yaşlara.
Allah senin bütün dualarını kabul etsin .
* İçimden hiçbirşey yapmak gelmiyor. Boş boş duvara bakmak iyi geliyor.
* Melisa'nın tahlillerini bekliyorum, erken ergenlik diye gittik, serçe parmakları küçük dediler, bir sürü kromozom testi, genetik ti değildi, allak bullak ettiler bizi, bir de üstüne 20 gün bekleyin sonuçları dediler.
* Bugün o gündü, tahlilleri çıkmış, ama kromozom testini yapmamışlar, bizim laboratuara ilave olarak genetik tıpa da kan vermemiz gerekiyormuş. Biri söylemese nereden bilicez ki... Bugün yaptılar. 1 ay sonraya gün verdiler.
* Doktora dedim ki, bu çocukta o söylediğiniz sendromdan olması için, küçük doğması ve yaşıtlarına göre küçük olması lazım. Ama şüpheleri ortadan kaldırmak lazım, hem mozaik çeşidi olabilir dedi.
* Kromozom uzmanı olasım var.
* O parmakları çeke çeke uzatasım var. Oturup ağlayayasım var. Sonra kabullenip yumuşamak var. Sonra neden , niçin, nasıllar var.
* Sonuçları istiyorum, duymak istiyorum, nedir ne değildir, netleşsin artık.
* Haykırarak ağlayasım var, ama net birşey yok ortada. Belki de sınanıyorum, ya bundan sonra yaşam....
* Bu oyunda bitti, daha bir zor kura mı geçiriyor hayat bizi, ya da beni. Bu mu hayat???
* Bu kadar pamuk ipliği mi herşey? Ne doğru ne yanlış...
* Kızımın doğum gününde bile , keyif mi keder mi, ne yaşıyoruz belli değil...
* Zamanla yarışıyoruz, hep zaman kazanıyor...
Minik kızım, sen çok yaşa, hep mutlu ol ,sağlıklı ol emi... Nice mutlu yaşlara.
Allah senin bütün dualarını kabul etsin .
Abonnieren
Posts (Atom)