Montag, 24. August 2015

Antikmarkt Arezzo



Schöne und erholsame Tage in Italien liegen hinter uns und sind, wie jedes Mal, viel zu schnell vergangen. Im sonnigen Süden MUSS einfach eine andere Zeitrechnung existieren, ansonsten kann ich mir das nicht erklären.

Eines meiner Highlights im diesjährigen Urlaub war der Besuch auf dem berühmten Antikmarkt in Arezzo. Jedes erste Wochenende im Monat versammeln sich nämlich dort in der Altstadt Antiquitätenhändler aus ganz Italien und bieten hier ihre Schätze an. Das Zentrum der Fiera Antiquaria ist der ehemalige Marktplatz, die wunderschöne Piazza Grande, und dehnt sich mit den vielen, bunten Ständen weit bis in die Altstadt.

Die Atmosphäre ist wirklich besonders an diesem Ort - inmitten von melodischem Stimmengewirr und italienischem Durcheinander schiebt man sich beeindruckt vorbei an den schönsten Antiquitäten, angefangen von Geschirr, Bildern, Kronleuchtern, Skulpturen bis hin zu opulenten Schränken, Tischen und Stühlen.
Und wer dann im ganzen Trubel eine kleine Verschnaufpause braucht genießt sitzend unter den Arkaden der Logge Vasari, die sich auf der Nordseite des Platzes mit zahlreichen Cafes und Restaurants befindet, derweilen eine Tasse Cappuchino und lässt die vielen Eindrücke und das kunstvolle Treiben auf sich wirken.

(Achtung! Bilderflut)
















Nach dem Wochenende, sobald die Händler wieder ihre Marktstände abbauen, scheint die Piazza Grande aber wieder in einen Dornröschenschlaf zu fallen. Aber auch so still und leer oder gerade deswegen hat uns diese Stadt so beeindruckt und uns in ihren Bann gezogen.

Arezzo selbst ist nämlich, finde ich, eine völlig verkannte Schönheit der Toskana.
Eine wunderschöne, pulsierende und lebendige Stadt, welche erhaben auf einem Hügel liegt und man den Dom schon von Weitem erkennen kann. Überraschenderweise ist die Stadt auch noch nicht so überfüllt wie die Touristenmagnete Siena und Florenz, wo Parkplätze und gemütliche Plätzchen für einen Aperitivo in der Hochsaison nur schwer oder völlig überteuert zu bekommen sind.












Und solltet ihr gerade keine Möglichkeit haben, nach Arezzo zu kommen, könnt ihr die Piazza Grande auch in La vita e bella (Das Leben ist schön) von Roberto Bengini, bewundern. Gemütlich vom Sofa aus. ;-)


Liebe Grüße,
Eure Rebecca







Sonntag, 23. August 2015

Beyaz Çikolata Ve Greyfurt Soslu Chai Baharatlı Kek




Heniz kış değil biliyorum. Greyfurt mevsimi de değil ama ben markette pembe greyfurtları görünce dayanamadım ve bol bol aldım. En sevdiğim meyvelerden biridir zaten. Hem görüntüsü hem de tadını çok hoşuma gidiyor.

Ben soyup portakal gibi yemek veya sadece suyunu sıkmak yerine, önce basit bir narenciye sıkacağında (şu limon sıkmak için kullandığımız, en klasik olanlardan, elle meyveyi çevire çevire sıktığınız) greyfurtun perti çıkana kadar sıkarım. Sonra o suyu bi kase veya tabağa alıp, narenciye sıkacağının filtresinde kalan liflerden çekirdekleri ayırıp, lifleri de meyve suyunun içine katar onu içerim :) Bazen de güzelce soyup küp küp doğrarım. Ve sık sık da baharatlı keklerin içinde veya yanında tüketirim. Baharat ve greyfurt birlikte bayağı hoşuma gidiyor benim.

Siz greyfurtu nasıl seviyorsunuz?

Önce basit bi glaze yapmak vardı aklımda ama daha sonra beyaz çikolatanın da çok yakışacağını düşündüğümden ekledim, gayet güzel oldu. Ufak bi talihsizli yaşadım, daha pişme süresi dolmadan elektrikler kesilince bir süre beklesem de fırından almak zorunda kaldım. bu yüzden en üstte hafif bir hamurluk vardı, kesip aldım o kısmı mümkün olduğunca.

Keke greyfrut kabuğu ekleyince benim hoşuma gidiyor kabuğun verdiği o garip his ama eğer siz sevmezseniz o adımı geçin, sadece baharatlı bi kek yapın.

Burda kekin dokusunu yakından görebilirsiniz. Krema ve tereyağ kullandığım için böyle yumuşacık ve pofuduk bir doku elde ettim :)


Bu arada, yardımınıza ihtiyacım olan bir konu var sevgili okur. Bildiğiniz burs veren yerler var mı? Üniversite değil de, yemek okulu için burs bulmam lazım bir miktar, ki zaten okul ücretinin kısmı bir miktarı bu. Yani, ben tamamlayabildiğim kadarını (2/3) tamamladım ama kalanını tamamlamak gibi bi şansım yok. Bu yüzden bu tarz burs veya sponsor bulmamı önerdi birkaç arkadaşım ama daha önce hiçbir deneyimim olmadığımdan nasıl ve kimle görüşüp, sormam grektiği hakkında da bir fikrim yok. Bu yüzden, aklınıza gelen yerler, kişiler varsa bana söyleyebilir misiniz? İstediğim okula girebilmem için tek çarem bu kaldı açıkçası. Bu yüzden benim için çok da önemli konu.




Beyaz Çikolata Ve Greyfurt Soslu Chai Baharatlı Kek



Chai Baharatlı Kek

4 yumurta
1 su bardağı toz şeker
2/3 su bardağı esmer toz şeker
115 gr tereyağ (oda sıcaklığında)
200ml sıvı süt kreması (oda sıcaklığında)
3 su bardağı un
1/2 su bardağı süt+1 yemek kaşığı limon suyu
1 tutam tuz
1 çay kaşığı toz muskat
1 çay kaşığı tarçın
1 çay kaşığı zencefil
1/2 çay kaşığı toz karanfil
1 yemek kaşığı incecik rendelenmiş greyfurt kabuğu (tercihen)
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı karbonat

Fırını 175C'ye ısıtın.
Kek kalıbınızın tababını tereyağ ile iyice yağlayın.
Sütün içine limon suyunu ekleyn ve karıştırın.10 dakika kesilmesi için bekletin.
Un, kabartmatozu, karbonat, tuz ve baharatları bir kaseye eleyin.


Ayrı bir kasede tereyağı 1 dakika kadar çırpıp krema haline getirin. Şekeri ekleyip, 2 dakika daha pofuduk bir krema elde edene kadar çırpın. Yumurtaları teker teker ekleyin, ve her seferinde düşük devirde 15-20 sn kadar çırpın. Son yumurtayı da ekledikten sonra kremayı ekleyin, orta hızda iyice karıştırın. (en fazla 1 dakika)
Unun yarısını ve kestirdiğiniz sütün yarısını ekleyin, yavaşça karıştırarak, topaksız bir karışım elde edin. Daha sonra unun kalan yarısı, greyfurt kabuğu ve sütün kalan yarısını ekleyin, yine topaksız bir karışım elde edene kadar karıştırın.

Hamuru kek kalıbına alıp, önceden ısıtılmış fırında 45-55 dakika pişirin. Fırından fırına pişme süresi fark ediyor. Bu yüzden siz 35-40 dakikadan sonra arada kürdan testi yapıp kürdan temiz çıkana kadar pişirin.



Beyaz Çikolata ve Greyfurtlu Sos

55gr tereyağ
100 gr beyaz çikolata
1/2 çay bardağı greyfurt suyu
1 yemek kaşığı greyfurt kabuğu rendesi
1 1/2 bardak pudra şekeri

Tereyağı bir sos tavasına alın, kısık ateşte eritin. 1-2 dakika dinlendirip içine ince ince doğradığınız beyaz çikolatayı ekleyin ve çikolata tamamen eriyene kadar karıştırın. Greyfurt suyu ve kabuğunu ekleyip karıştırın. En son pudra şekeri ekleyin, topaksız bir karışım elde edene kadar karıştırın. Eğer Karışım ılıdığında gözünüze çok fazla akışkan gelirse biraz daha pudra şekeri ekleyebilirsiniz.





Donnerstag, 20. August 2015

Fransız konsolosluğunda Fransızca öğrenmek

 
                             Fransız konsolosluğunda sınıfların olduğu holdeki sergiden...
 
Bizim Fransızca maceramız, ilkokul 2. sınıfta başladı.  Melisa misafir olarak gittiği eski kreşinde İspanyolca dersine girmişti ve anne ben İspanyolca öğrenmek istiyorum dedi. Ama çocuk düzeyinde İspanyolca dil eğitimi veren bir kurum yok, ya da Almanca... Sadece İngilizce var. Fransızcayı sadece Fransız konsolosluğu veriyor. Ben bunu sevgili arkadaşım Sabriye sayesinde öğrenmiştim. Bu kurslar talep olmadığı için bir tür başlayamıyordu. Yani talep yoktu. Bu sınıflara kim katılıyor diye sorarsanız, Fransız kolejlerinde okuyan çocuklar, destek dersler için geliyorlar. Kursa katıldığımızda anladık ki , devlet okulunda okuyup da bu kursa gelen bizim yaş grubumuzda sadece Melisa idi, büyük gruplarda da Sabriye'nin oğlu Oğuzhan...
 
                                             Fransız kültürün  kütüphanesi
Melisa daha yeni okuma yazma öğrenmeye başladıktan bir sene sonra, kendisinin isteği ve bizim azmimizle kursa başladık. Tek kelime Türkçe bilen ya da bilmeyen Fransız öğretmenler eşliğinde dersler işleniyordu.
 
Melisa için burası çok keyifli bir mekandı. Fransız konsolosluğunun içi , bahçesi minik Fransa havasında, merdivenlerden inerken sizi karşılayan cafesinde Fransız müzikleri, lezzetli menüleri, kruvasanları, chese cakeleri, sınıfların avluya bakması, avludaki ağaçlar, alt kattaki kütüphanesi, her şeyiyle zaman içinde inanılmaz benimsedi burayı. 2.3.4. sınıfta , her ekim başladık ve Haziran'da bitirdik.
 
 
Başladığı sınıfta, devam edenlerde oldu, ayrılanlarda, geriye giden ileriye giden, öğretmen değişikliğine uyan uymayan, ama Melisa 3 sene boyunca istikrarlı bir şekilde hiç fire vermeden devam etti.  Ekim 2012- Mart 2015 tarihleri arasında 240 saatlik A1 seviyesi kursu tamamladık.
 
 
 
Tabii ki bu bizim çabamızla oldu biraz. Ondaki bu isteği gördükçe, biz de geri adım atamadık. Ataşehir'de oturuyoruz ve her cumartesi, sabah yüzme antremanından sonra ( 4 yılda bu olayda kesintisiz devam etti ) yıkanıp, paklanıp, arabayı Kozyatağı metro parkına bırakıp, metro ile Kadıköy, Kadıköy'den Kabataş , Kabataş'tan finükilerle Taksim'e gittik. Dönüşte de aynı şekilde geri döndük. Bu seyahatler  metro, vapur, finüküler kullanımı bizim çok hoşumuza gidiyordu. Melisa bir gün bile of demedi.
 
 
Hatta finükilerden Taksim meydanına çıkıp, "  yine turistik yerdeyiz " cümlesini her haftasonu kullandı. Kar kış, gezi olayları demeden, tehlikeleri bile göze alarak, gittik. Çok sıkıntılı olan durumlarda konsolosluk bizi uyardı, sadece o günlerde gitmedik. Bu arada benim tek kelime Fransızca bilgim olmadığı için hiç destek olamadım, babamızın da...
 
Sınıfta bir kutlama anı 

Gelelim Fransızca edinmesine, öğrenmesine... Videolarla, görsellerle, konuşma ile öğretmeye dayalı bir eğitim vardı. Kasetten dialogları dinlemek, yazılanları takip etmek, temel kavramları öğrenmek, şarkı dinleyerek, sonrasında söyleyerek. Telafuzu çok zor bir lisan. Herkes gırtlak yapısını uyduramıyor. Bütün öğrendiklerini gelip evde bize söylüyordu. Okulun verdiği fotokopilerdeki görselleri evde tek tek tekrarlıyordu. Telafuzu ve motivasyonu çok iyiydi. Kurlar arası öğretmen değişiklikleri olduğunda öğretmenle tanışma için sınıfı ziyaret ettiğimde, öğretmene Melisa'nın devlet okulunda okuduğunu , koleje destek olsun diye değil, keyif için geldiğini hep hatırlattım. Bunun sebebi, değerlendirmelerini bu çerçevede yapmasının daha iyi olacağını düşündüğüm içindi. Buna rağmen, hep derse katılan, ya da diğer öğrencilerle aynı seviyede olduğunu söylediğinde çok memnun oluyordum. Demek ki birşeyleri boşa yapmıyordum. Çünkü bu sureç içinde, ilk yıl ders bitene kadar cafede oturup bekledim, belki 2 kere Taksim'e çıkmışımdır gezmek için. Çok kalabalık olduğu için , orada sakince , müzik eşliğinde oturup kitap okumayı her zaman tercih ettim. 2. senenin yarısından sonra Nişantaşındaki atölye maceram başladı. Onu bırakır bırakmaz, dolmuşa binip atölyeye koşturup, sonrasında ders bitmeden Taksim'e gidip Melisa'yı alıp eve döndüm. Son senemizde babamızı da bu maceraya kattık.
 
 
Her haftasonu İstanbul'u doya doya soluduk.
Kadıköy-Taksim-deniz-vapur-simit-çay
 
Hep birlikte Taksim yolculuğu, metro-vapur-finükiler ve orada ayrılıp, ben atölyeye devam ediyordum. Baba kız olarak bu yolculuğa devam ettiler.
Nisan ayında 5. sınıfa gideceği okula karar verince , bu derslere artık ara verdik. Çünkü tercih ettiğimiz okulda burs aldı, ve 2. dili olarakta Fransızcayı tercih ettik.  
 
Amacım zor dilden başlatmaktı. Sonrasında İtalyancayı İspanyolcayı daha kolay öğreneceğine inanıyoruz. Bu arada İlkokul 4. sınıfta İngilizceye başladığında, telaffuzunda, okumasında zorlanmadı değil ve hatta İngilizcenin Fransızcadan daha zor olduğunu söylüyordu.
 
Ayrıca tüm bunların yanında, ona erken yaşta kültürel bir kimlik kazandırmak istedim. Sanata olan yakınlığım sebebiyle çok defa birlikte sergi gezdik, evdeki sanatsal kitapları karıştırdık, birlikte resim yaptık, atölye çalışmalarımda yanımdaydı. Tuale akrilikle, yağlıboya ile resimler yaptı. Ressamların çizgisiyle , onları tanımayı öğrendi, bakarak kopyalar yaptı. Gezdiğimiz müzelerde ressamlar üzerine, onların hayatlarını da konuştuk tabii ki. Kız çocuğu olması sebebiyle aynı dilden konuşmak sohbet etmek, gelecekteki çizgisini belirlemede yön vermek hem rahat oldu, hem de keyif verdi.
 
Bakalım önümüzdeki günler bize neler gösterecek.

Vişneli ve Çikolatalı Çıtır Rulo




Geçenlerde blogunu çok severek takip ettiğim, yaptığı her şeye bayıldığım insanlardan biri olan Pınar Abla'nın instragram postuna denk geldim. Kısaca reçetelerini çalanlardan bahsetmişti. Aynı sorunu fotoğraflarda, reçetelerde hatta çikolatalarda yaşamış biri olarak hislerime tercüman olmuş.

Belki bilirsin sevgili okur, bir süre Star Wars çikolataları yaptım. Aslında Caner'in bana hediye ettiği kalıplarla başladı iş, kendi kendime çikolatalar yaptım. Bir süre sonra arkadaşlarımdan da isteyenler oldu, onlara yapmaya başladıktan sonra instagram üzerinden gelen tekliflerin de birçoğunu geri çevirmedim; yaptım, yolladım. Şu bir gerçek, Star Wars benim malım değil tabi ki ama fikir olarak bırakın etkilenmeyi artık birebir kopyalarını yapanlar, bunları kendi fikri gibi sunmaya çalışanlar oldu. En başta ne kadar sinir olduğumu tabi ki tarif etmeme gerek yok, sonra umursamamayı denedim.

Dört beş gün önce de yine Gökçe'nin başına benzeri geldi daha hala onun geyiği dönerken aramızda, tekrar benzer şeyler bana oldu. Birinin hesabında bırakın benim de çevirdiğim, kendime uyarladığım tarifleri direkt bana ait tarifleri bile herhangi bir referans göstermeden, kendine ait gibi paylaşan insanlar görüyorum.



Şöyle bir şey var, etik gereği bir tarifi bir yerden aldıysanız, biraz değiştirseniz bile en azından referans verirsiniz. Böyle çakallıkların yapıldığına sadece bizim Türk bloggerlarında, sosyal medya kullanıcılarında şahit oldum. Umarım en kısa zamanda bu asalak yaşam biçiminden her alanda kendilerini kurtarır bu insanlar. Toplum olarak hemen her türlü etikten bihaberiz. Eh, zaten malumunuz, çalmayı devlet eliyle meşrulaştırdık.

Dışardan bakınca bu iş çok eğlenceli ve kolay gelebilir ama inanın öyle değil işin aslı. Bir postu hazırlamak ne kadar sürüyor dersiniz? En az 2 günümü alıyor benim. Yapması, fotoğrafları, o fotoğrafların düzenlenmesi, tarifin bloga geçirilmesi derken fazlaca emek harcıyorum. Herhangi bir gelirim, faydam olmamasına rağmen üstelik. Ki bu bloga başlama amacımı da artık biliyorsunuzdur, devam etme sebebimi de. Ben, veya biz bloggerlar, bu kadar emek verip, hem maddi hem manevi olarak yorulurken birtakım insanların bizim bu emeğimizden çıkar sağlamaya çalışmaları da gerçekten insanı soğutuyor.

Rica ediyorum, benim veya başkasının bir tarifini, fotoğrafını paylaşırsanız, referans verin. Yabancı olur, yerli olur... Yabancı kadın nerden görecek demeyin, temiz iş en güzeli.


Gelelim asıl konuya, vişneli çıtır rulolar. Tarif aslında bir Macar tatlısı diyebilirim, ama içerik onlarda daha farklı. Daha baharatlı bir dolgu ile yapıyorlar. Ben kendime göre çikolatalı ve vişneli yaptım. Yıllar önce komşumuz yaptığında hoşuma gitmişti ama içindeki bahartlar bana ağır gelmişti biraz. Tabi o zamanlar baklava yufkası nedir falan bi bilgim yok, hatta o baklava yufkası ile mi yapmıştı onu da bilmiyorum. Ama böyle çıtır çıtır bir şeydi. Strudel gibi. Ben de bir deneme yapayım dedim ve sonucu beni çok mutlu etti.

Katları yağlarken çok fazla vıcık vıcık etmemeye özen gösterin, ağır olur sonra. Kat aralarına fıstık serpiştirebilirsiniz.

2. günden sonra yumuşama oluyor bu yüzden en güzeli ilk gün veya 2.gün tüketmek. Ben çikolata koydum ama çok da gerekli bir şey değil, daha fazla fıstıkla da yapabilirsiniz.

Dilimleme işini pişirme sonraısna bırakırsanız çok görüntüsü daha dağınık olur. En güzeli fırına vermeden dilimlemek ve öyle pişirmek.

Vişneler geçmeden de bu tarifi paylaşmak istedim, zira pazarlar vişne dolu. Baklava yufkası hazır olarak marketlerde bulunuyor. Dondurmanıza gerek olmayan bi hamur.

Bu arada bunu yaptıktan sonra bu tarifin orijinaline yakın bir halini de buldum internette, gelecek sefer onu yapacağım :)



ViŞNELi VE ÇiKOLATALI ÇITIR RULO



2 rulo için 

14-16 kat baklava yufkası
400 gr çekirdekleri ayıklanmış vişne
150 gr bitter çikolata (ince doğranmış veya damla)
1/2 su bardağı toz şeker
50 gr (5-6 yemek kaşığı) kırılmış tuzsuz antep fıstığı
4 yemek kaşığı tereyağ
2 yemek kaşığı mısır nişastası


Bir kasede ayıklanmış vişne, çikolata, toz şeker ve nişastayı karıştırın.
Tereyağı eritin, ve kullanmadan önce ılıtın.

Tezgaha fırın tepsinizn boyutlarına pişirme kağıdı serip baklava hamurunun ilk katını kağıdın üzerine dikkatlice serin. Bir fırça yardımı ile ilk kata tereyağ serpiştirin. Çok fazla serpiştirmenize gerek yok, ağır olmasın. 7-8 kat olana kadar bu işlemi tekrarlayın. En son kata kata tereyağ serpmeden fıstığın yarısını üzerine serpiştirin.


Baklava hamurunun kenarından 6-7 cm boşluk bırakar vişneli karışımın yarısını uzunlamasına baklava yufkasının üzerine dökün. Baklava hamurunun boşta bıraktığınız kısmından vişneli kısmı sararak bir rulo yapın. Ruloyu kenara alın.

Aynı işlemi yufkanın kalan yarısı ve kalanmalzemeler için de uygulayın. İki ruloyu da pişirme kağıdı serdiğiniz fırın tepsisine yerleştirin. Tercihen verev şekilde 6-8 dilime ayırın ruloları.

185C önceden ısıtılmış fırında, üzeri altın sarısı olana kadar 15 dk pişirin.
Ilıyınca pudra şekeri ve fıstık ile servis edin.


Dienstag, 18. August 2015

Ziyaretçilerin Asla Hayır Diyemeyeceği 8 Yazı Türü

Google aramaları sonucu ya da sosyal medya paylaşımlarında yazınızın ön izlemesine ulaşan ziyaretçileriniz yazınıza tıklamadan önce o kısa anda başlık ve açıklamadan etkilenmeyi bekler. Evet yazımızı google aramalarında öne taşımak için seo ayarlarını yapıyoruz fakat çıkan ilk sonuçlarda neden sizin yazınız tıklansın? Bu biraz yazıyı nasıl kaleme aldığınızla ilgili. Öyle yazılar vardır ki ziyaretçileriniz o konuda bir arama gerçekleştirmese bile bir şekilde sosyal medyada karşılaştığında merakına daha fazla dayanamaz ve yazınıza ulaşmak ister.

Peki ziyaretçilerinizin karşı koyamayacağı, hayır diyemeceği yazı türleri neler ?

karsı-koyulmayan-yazı-turleri

 

1-İmkansız gibi görünen yazılar


Daha çok okuyucularınızın isteyip de ulaşamadığı türden yazılar onlar için ilgi çekici olacaktır. Bu tür yazılarınız okuyucular da “gerçekten öyle mi, hadi canım“ şeklinde merak uyandırmayı başarıyorsa yazınız yorum ve paylaşım olarak yüksek seviyelerde yer alacaktır.
Bu tür yazılara için örnek :

 

2-Liste yazılar


Okuyucuda kısa sürede tüm bilgiye ulaşacağını düşündüren yazılar her zaman ilgi çekici olmuştur. Özellikle onedio sitesinin sıklıkla kullandığı bu türden yazılara siz de yer verebilirsiniz. Bu yazılarda ilgi çekici olan şey çok sıkı bir araştırma sonucu ortaya çıktığına ve tek yazıda konu ile ilgili her şeye ulaşabileceğine okuyucunun inanmasıdır.
Yukarıdaki yazılar bu kategori için örnek gösterilebilir. Rakamların arttırması daha fazla yorum ve paylaşım getirecektir. Aynı zamanda mümkün oldukça “etkili, denenmiş, önemli” gibi sıfatları kullanmaya çalışın.

3-Biyografik yazılar


Elbette herkesin vikipedi üzerinden bulabileceği hayat hikayelerini paylaşmayacağız.Bu yazı türü kısmen liste yazı türüne benzer.Sadece ünlülerin kolayca bulabileceğimiz biyografilerinden yararlanacağız.Bazı şeyleri başarmış insanların hayat hikayelerini internette kolayca bulabilirsiniz.Yapmanız gereken sadece onları listeleyip sunmak.
Örnek olarak:
  • Üniversite mezunu olmayan 10 dahi
  • İnsanlığa yararlı ürün icat eden 10 mucit
  • 20 yaşından önce milyoner olan 10 genç zengin
Bu tür yazılar kimi zaman tartışma konusu da olacağından fazlasıyla yorum almanız içten bile değil.

4-Kapsamlı çalışma


Yaklaşık 1500 – 2000 kelime ve yukarısını içeren bir konu hakkındaki geniş kapsamlı yazılar da okuyucuların ilgisini çekecek türden. Hazırlığı ve yayın süresi uzun olsa da getirisi yüksek olacaktır.Bu tür kapsamlı yazılar içerisinde birbirinden farklı konular içereceğinden sürekli kaynak ve adres gösterilme başarısını yakalayacaktır.

 

5-Kapsamlı inceleme yazıları


Bir ürün alacaksınız ve onun hakkında ne olursa olsun öğrenmek istiyorsunuz.Şöyle resimli, video’lu, kullanıcı yorumlarını içeren bir yazı olsa fena olmazdı değil mi?Çoğumuz aynı şeyi düşünüyoruz. Televizyon, telefon, bilgisayar ve ev aletleri gibi popüler ürünler hakkında yazılan detaylı inceleme yazıları fazlasıyla ilgi görecektir.

6-Seri Yazılar


Sinema ve dizilerdeki bir sonraki adımın ne olacağının işaretlerini en başta görmeniz senarist hakkında sizi olumlu düşünmeye sevk ettiği gibi bir blog yazarının da plan dahilindeki seri yazılar oluşturması sizleri heyecanlandıracaktır.

 

7-Tartışmalı yazılar


Birilerini kızdırsanız da bu sizin kaybedeceğiniz anlamına gelmez.Aksine bundan yararlanabilirsiniz.Tartışmalı konularda okuyucularınız farklı tarafları seçebilir ve bunu yorumlarına yansıtabilir.Bu da sizin yararınıza olabilir.
Bu türden yazılarda iki farklı yol seçebilirsiniz.
  • Görüş belirtmeden zıt görüşleri yansıtmak
  • Kişisel görüşünü belirterek yazmak
Eğer görüşünüzü belirtecekseniz o konu hakkında kapsamlı bir bilgiye sahip olmanız gerektiğini hatırlatırım.
Örnek yazılar :
  • Blogger mı Wordpress mi ? (sürekli tartışılmıştır)
  • Adsense den neden nefret ediyorum ?
  • Facebook’un twitter dan daha iyi olduğunu gösteren 5 şey

8-Gösteriş/Meydan okuma türünde yazılar


Ülkemizde çok yaygın olmasa da çoğu blog yazarı aylık gelir-giderini okuyucularıyla paylaşıyor.Siz buna okuyucularını cesaretlendirme de diyebilirsiniz ya da gerçekte gösteriş yapıyor da diye düşünebilirsiniz ama gerçek olan şu ki kesinlikle dikkat çekiyor.
Eğer bir şeyleri gerçekten iyi yapıp sonucunu gördüyseniz bu türden yazılar yazabilirsiniz.Ama sonucunu görmediğiniz ya da vasatın altında kaldığınız konuları paylaşmayın kimse ilgilenmeyecektir.

Eğer seyehat konusunda blogunuz varsa 1000 TL altında yaptığınız geziyi paylaşabilirsiniz.Ya da iyi bir adsense geliriniz varsa aylık kazancınızı okuyucularınıza duyurabilirsiniz.

Son Sözler

Ziyaretçileriniz için karşı koyulması güç 8 yazı türünü sizlerle paylaştım. Bunlar emin olun populer blogların tercih ettiği ve benim de başarısını deneyerek gördüğüm yazı türleri.Tecrübe etmek için en azından bumerang - yazar kafe üzerinde vitrine çıkan yazıları da inceleyebilirsiniz. Peki siz hangi yazı türünün daha çok hit getireceğini düşünüyorsunuz?

Yazar Hakında: Bu yazı EhliBlog sitesi sahibi Poyraz Şahin tarafından yazılmıştır.Poyraz, kendi blogunda blog açmak isteyen ya da blog yazarlığı yapan okuyucularına seo, google adsense, analytics kullanımı ve nasıl yapılır türünden faydalı yazıları paylaşmaktadır.

Montag, 17. August 2015

Kebab Stuffed in Eggplant Pots (Saksı Kebabı)








I could not resist posting another eggplant recipe before the summer season is over. By chance, I found these beautiful looking, organic eggplants and I had to buy them. There are so many Turkish recipes with eggplants, so I like to try something different each time. This recipe I have not made before, but after tasting its deliciousness, I will make it more often. It goes excellent with crusty bread or rice or both!

5 large eggplants (black beauty found in most grocery stores works perfect)
Pot of salty water
2 cups olive oil for frying


For Kebab Stuffing:

1.5 lb cubed beef
8 shishito peppers (or 2-3 long, slim green peppers)
4 medium tomatoes (peeled and diced)
1 large onion (diced)
2 large cloves garlic (chopped)
¼ cup olive oil
½ tsp cumin
½ tsp thyme
2 tsp salt
¼ tsp black pepper
2 cups of water


For Sauce:

2 cups water
2 tbsp tomato paste
1 tsp salt

For Garnish:

2 sliced tomatoes (optional)
10 shishito peppers (or 2-3 long, slim green peppers)


Heat a pan and place beef cubes. Cook until they release their water and remove from heat. In a pot, heat up olive oil. 




Add onions and sauté for 3-4 minutes. Add peppers and diced tomatoes. Saute another 3-4 minutes. Add beef and garlic to the pot. Add two cups of water. Add salt, cumin, black pepper, thyme. Stir, cover and cook for 1 hour or until the beef is tender.

Wash and dry eggplants. Cut in half and clean inside to create a pot from each half. 






Add to the salty water and let sit for 1 hour. 




Wash eggplants and sprinkle the inside and the outside with salt. Dry and fry until all sides take a golden color.




Place all eggplants in a baking dish with the openings facing up. Fill each pot with stuffing. 



Garnish green peppers and if desired with tomatoes.




In a bowl, whisk the water, tomato paste and salt. Pour over the eggplants. If there is any juice left from the stuffing, pour it over the eggplants also. Bake at 350º F for 1 hour or until the eggplants are completely tender. Serve hot with rice.