Mittwoch, 11. Juni 2014

Genel Durum


lale zamanı balkonumdan bir kesit


Yazmaya hiç bu kadar ara vermemiştim. Nedenleri birçok tabii, ama bu iş mazeret kabul etmez . Hem yazan arkadaşlarımı takip edemedim, hem yazamadım. Ama bu arada zannetmeyin ki, film izleyebildim, ya da sıkıca kitap okudum. Geçen sene Eylül'den beri Melisa'nın yoğun ders programını takip ettim. Birlikte çalıştık. Bu arada ben de Üniversite öğrencisi oldum yeniden. Açıköğretim Uluslararası İlişkilere yazıldım. 3. sınıftan başladım. Akşamları en fazla 1 saat ayırarak, özet kitaptan okuyup, soruları yaptım. Hiç ders bırakmadan geçiyorum. Uzatmalara gitmek yok yani. Eylül'den beri sonuncusu geçen hafta olmak üzere 4 tane sınava girdim.

Melisa'nın hafta sonları yüzmesi ve Fransızcası devam etti. Ben cumartesileri 2 saatliğine atölyede resim çalışmalarıma devam ettim. Bu hafta itibariyle hepsi bitiyor artık. Artık boştayız.

İnstagram, Pinterest, Candy crush, Facebook ayaküstü keyiflerimdendi. Ama tabii ki hiçbirşey yazı kadar keyifli değil. Birikmiş o kadar çok şey var ki. Daha geçen sene ki tatilin Vatikan ve Venedik fotoğrafları bekliyor.

Unutmadan evde ki eşyalarımızın çoğunu da değiştik. Onlarda epey vakit aldı. Eskiler gitti, yeniler geldi.

Bugün  evdeyim, dinleniyorum . Yorgunluktan çarpıntılarım başladı çünkü. Bu vesileyle yazmak istedim.

Montag, 9. Juni 2014

Markaların Gözdeleri: Sözü Geçen Bloggerlar

Günümüzde yapılan araştırmalar insanların satın alma kararları üzerinde bloggerların büyük etkisi olduğunu gösteriyor. Bu durum blogların markalar ve ajanslar tarafından bir pazarlama aracı olarak kullanılmasını getirdi. Karşılığında da bloggerlar maddi kazançlar sağladı.

”Bu markalar ve ajanslar neden bana reklam vermiyor?” dediğinizi duyar gibiyim. Bunu bakış açısıyla açıklayabilirim. Özellikle genç yaştaki erkek bloggerlar “PageRank’im şu kadar, Alexa sıralamam şu, günlük hitim şu” gibi veriler ortaya koyuyor ve reklam almaya değer bir blogları olduklarını düşünüyorlar. Bu veriler elbette önemli. Backlink çalışması yapan freelance SEO çalışanları ve küçük çaplı SEO firmalarının sizi tercih etmesine neden olabilir. Fakat markaların umurunda değil.  Peki markalar neden umursamıyor bu verileri? Markaların beklentileri ne?

Pazarlamada influence diye bir kavram vardır. Anlamı; birinin davranışları veya kararlarını etkileyen etkidir. Başkaları üzerinde bu şekilde bir etki yaratan insanlara da influential denir ki markaların hedefindeki bloggerlar insanların atın alma kararlarını etkileyen inflluential bloggerlardır.

Açıkçası influence ve influential kavramlarının tam Türkçe karşılığı olmadığı için ne diyeceğimi bilmiyorum ama başlığa da yazdığım “sözü geçen blogger” tanımı bana en yakın gelen tanım. Yazının devamında sözü geçen bloggerların özelliklerinden ve nasıl sözü geçen bir blogger olabileceğinizden bahsetmek istiyorum.

sözü geçen blogger

1. İyi Bir İletişimci Ve Yazar Olun

Blog konusu ne olursa olsun, sözü geçen bloggerları incelediğinizde çok iyi birer iletişimci olduklarını rahatlıkla görebilirsiniz. Kelimelerini çok dikkatli seçerler ve okurlarıyla içerikler aracılığıyla bağlantı kurarlar. Yazıları nettir ve ikna edicidir. İletişim becerisi konusunda kendinizi geliştirmeniz için önerebileceğim yegane şey okumaktır. İletişimle ilgili pek çok kitap ve dijital yayın bulmanız mümkün. Bunların yanı sıra kendi alanında sözü geçen bloggerların yazılarını daha dikkatli okuyup neler yaptıklarını/yapmadıklarını anlamaya çalışmak da iletişim beceriniz, dolayısıyla ikna edici yazma kabiliyetenizi geliştirmenize yardımcı olacaktır.

 

2. Özgün Olun, Fark Yaratın 

Gerek okuyucular, gerek de markalar tarafından fark edilmenizi sağlayacak en temel şey özgünlüğünüzdür. Otorite, ögzünlük üzerine inşa edilir. Özgünlük kavramı çok geniş bir kavramdır. Blog tasarımından içeriğe, yazı fikirlerinden sunuş tekniklerine kadar pek çok alanda ilk ve öncü olmalısınız. Bunun yolu blog yazdığınız konuyu çok iyi bilmekten geçiyor. “O konuda dijital mecrada ki eksikler neler? İnsanlar neye ihtiyaç duyuyorlar? Ne yaparsam fark yaratabilirim?” gibi sorulara kafa yorarak far yaratacak fikirler üretebilirsiniz.

 

3. Faydalı Ve Çözüm Odaklı İçerik Üretin 

Blogunuz ve içerikleriniz ne kadar faydalı? Sözü geçen bloggerları incelediğinizde hep fayda sağlayan insanlara yardımcı olan içerikler ürettiklerini görürsünüz. Bir blogda okuduğunuz püf noktasını okuyup uyguladığınızda büyük fayda sağlıyorsanız bundan sonra o blogda paylaşılan püf noktalarını daha meraklı okur ve size yine faydalı olacağını düşünürsünüz. İşte markalar da bunun peşindedir. Faydalı, insanlara klavuz olabilecek, onların sorunlarını çözebilecek içerikler üretmek söze geçen blogger olmanın temel şartlarındadır.

 

4. Uzman Olduğunuz Konuda Yazın 

Yazdığınız konuda uzman mısınız? Sırf popüler olduğu için veya Google’da çok arandığı için o konu hakkında blog açmaya karşıyım. Çünkü sözü geçen blogger yazdığı konuda uzman olmalı. Uzman olmalı ki okuyucunun isteklerine cevap verebilsin, onların güvenini kazanabilsin. İnsanlar güvendikleri kişilerin önerilerine önem verirler. Bu yüzden okuyucunun güvenini kazanan bloggerlar markalar için değerlidir.

 

5. Gündemi Takip Edin

Blogunuzun konusuyla ilgili gelişmeleri takip edin. Okuyuculardan geri bildirim isteyin ve bu geri bildirimleri dikkate alın. Analytics hesabınızı sadece günlük ziyaretçi sayısına bakmak için kullanmayın. Detaylı analizler yapın. Mümkünse blogunuzun konusuyla ilgili aktivitelere katılın ve bunları blogunuzda okuyucularınızla paylaşın. Çünkü tüm bunlar sözü geçen bloggerların yaptıkları şeylerdir ve güven inşa etmenizi, markaların dikkatini çekmenizi sağlayacaktır.

 

Sözü geçen blogger olabilmek için yukarıda bahsettiğim şeyleri gerçekleştirebilmek için de şu 4 özelliği barındırıyor olmanız gerekir; disiplin, tutku, yaratıcılık ve olumlu tutum.

Donnerstag, 5. Juni 2014

Rose Pastry with Beef and Spinach (Etli ve Ispanaklı Gül Böreği)


I have made these boreks with potatoes, spinach and cheese filling separately in the past. This is the first time I am trying them with meat. All versions turned out really good. Anything with phyllo dough tastes wonderful; at least that’s what I think. The shapes of these boreks are attractive which makes me wanting to eat one more and one more…The filling is very easy to make and can be prepared ahead of time. These can be served as an appetizer, main dish or a snack. I had them with hot Turkish tea and it was delicious!

1 lb ground beef (95% lean)
1 bunch spinach (approx 1 lb)
1 medium onion (chopped finely)
2 cloves garlic (chopped finely)
¾ cup parsley (chopped finely)
3 tbsp olive oil
1 tsp red pepper flakes or paprika
1 ½ tsp salt
¼ tsp black ground pepper

1 package (1 lb) phyllo dough

½ cup milk
½ cup olive oil
1 egg


Heat the oil in a pan. Add the ground beef and cook until the beef is no longer pink and releases its water. Pour out the water and add the olive oil. Stir. Add the onions and sauté until onions are transparent. Add the garlic, salt, red pepper flakes and the black pepper. Saute for a couple of minutes and turn off heat. Add the chopped parsley and stir again. Let it cool.

Wash the spinach several times. Remove the stems and steam for about 3 minutes. Let it cool. Chop coarsely and add to the meat mixture.



Mix the milk, olive oil and egg until everything is integrated well.


Lay one phyllo dough sheet on the working surface (long side towards you). 


Brush the all the phyllo dough sheet with the milk/olive oil/egg mixture. 


Lay another sheet on top of it. 


Add 3 tbsp of the stuffing along the edge of the sheet (approximately 1 inch from the edge). 


Roll the sheet gently and brush with the milk/olive oil/egg mixture before rolling on top of the upper edge. 



Place in a greased baking tray and brush with the milk/olive oil/egg mixture again. 
Start with one end and roll it circular to give it a rose like shape. 


Brush the borek roll with the milk/olive oil mixture so it sticks together well.


Repeat until all the phyllo dough sheets and stuffing used up.


Bake at 350º for about 50 minutes or until golden brown. Remove from oven and enjoy warm.

Bloglar Dile Geldi

Bu yazı, Kayb-ı Kelâm blogun sahibi Muhammet Kılıç tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

 

Merhabalar!!!


Bugün, benim hakkımda sürekli konuşan siz insanoğlunun susup blogların [şu anlık tek blog olduğuma bakmayın, onları temsilen burdayım diye varsayın :)] konuşma vaktidir. Sizler hakkımızda dergilerde, gazetelerde [bunu bilmiyorum; ama muhtemelen bu da vardır :) ] orda, burda fikirler söylediniz, teknik açıdan olması gerekenleri madde madde saydınız. Ama biz neyiz, ne yer ne içeriz, ne zaman uyuruz, neye sevinir neye kızarız ? soran yok. Haa, yanlış anlamayın hemen. İsyan bayrağını çektik demiyorum da sadece gırtlağıma kadar gelen suskunluğumuzu bozmak istedik [istedim :) ]

 

 

1. Biz Bloglar Neyiz ?

Türünüzün iki farklı sınıfına göre tanımımız değişiyor. Kadın cinsiyete sahip bireyleriniz bizi daha çok fotoğraflı sanal günlük gibi görüyor. Kimisi dekorasyonla, kimisi yemek tarifleriyle, kimisi makyaj maskesiyle, kimisi çocuğuyla alakalı bilgiler paylaşıyorken, erkek cinsiyete sahip bireyleriniz daha çok para kazandırma makinesi diye görüyor. Şimdi şunları da söylemeden geçemeyeceğim :


Siz kadınlar; güzel şeyler yapıyorsunuz çoğu zaman; ama yahu her şeyin de fotoğrafını çekip ya da çocuğunuzun her şeyini anlatıp da durmayın. Size güzel gelen her şey herkese güzel gelmiyor. Ayrıca şu 'mimleme' hastalığınız da var. Birbirinize sorular sorun elbet; ama her şeyinizi de anlatmayın yahu.


Siz erkekler; dijital dünya, futbol, oyun haricinde ve bir de blog açıp her yerimize reklam koymaktan vazgeçin biraz. Dünya, denen gezegende farklı bir şeylerin de olduğunu bir görün. O zaman neler kaçırdığınızı göreceksiniz.

 

2. Biz Bloglar Ne Yer, Ne İçeriz ?

Aslında midemiz sizlerin deyişiyle belediye çöplüğü gibi ne verirseniz öğütürüz; ama sizler nasıl sağlıklı beslenme taraftarıysanız bizler de ahanda öyleyiz. Bazılarınız bir gün bize üç öğün yemek verirken (düzenli aralıklarla yayın paylaşanlar) bazılarınız bizi kış uykusuna yatırılanlar gibi önce karnımızı tıka basa dolduruyor, ardından bir mağaraya atıyor, sonra ne oldu kim öldü kim sağ belli olmuyor [düzenli aralıklarla yayın paylaşmayanlar]. Oldu mu şimdi ? Biraz bizleri de düşünün. Öyle kıyıya köşeye atacaksanız hiç bizimle uğraşmasanız daha iyi. Şimdiye kadar kaç tane kardeşimizi toprağa verdik hatırlamıyorum bile :'( Kusura bakmayın, biraz duygulandım, ölen kardeşlerimi hatırlayınca...

 

3. Biz Bloglar Ne Zaman Uyuruz ?

Düzenli bir uyku sürecimiz yok aslında. Bu yüzden pek sıkıntı yaşamıyoruz; ama üzerimizde bazen bir sıkıntı oldu mu haa işte o zaman uyumakta çok zorluk çekiyoruz. Genellikle o sıkıntı da yazarlarımız ile okuyucuları arasındaki iletişim kopukluğundan kaynaklanıyor. Yazar, bir yayın paylaştıktan sonra okuyucusu yazı hakkındaki düşüncelerini söyler, endişelerini belirtir veya sorularını sorar; ama yazar bazen tınmaz bile. Kaç gün geçtikten sonra yoruma cevap yazar; ama iş işten geçmiştir artık. Aralarında bir iletişim kopukluğu başlar bile. Bu yazarların dikkat etmesi gereken konu. Bir de okuyucuların dikkat etmesi gereken nokta ise yazarların sadece blogtan oluşan bir yaşamının olmadığı. Onun da özel hayatı var, o da sizin gibi biri. Yani o da bir insan :)


4. Biz Bloglar Neye Sevinir, Neye Kızarız ?

Bu, genel bir değerlendirme sorusu oldu şimdi düşündüm de. Neyse hemen soruyu cevaplamaya geçeyim :


- Biz Bloglar Neye Seviniriz ?

 

Bizleri anlamanız yeterli. Öyle elit bir kesim değiliz anlayacağınız. Bizleri oluşturduktan sonra düzgün olarak beslemeyi [düzenli aralıklarla yayın paylaşmak] unutmayın öncelikle. Karnımızı tıka basa da doldurmayın, sonra mide fesadı geçiriyoruz. [Fazla görsel kullanımı]. Bir de GDO'lu besinler bizim için çok zararlı, sakın sakın onlarla beslemeyin bizi. [Araştırmaya tabi tutulmadan paylaşılan bilgiler ve (ç)alıntı içerikler]. Gördüğünüz gibi pek bir şey istemiyoruz aslında değil mi ?


- Biz Bloglar Neye Kızarız ?

Haa, geldik yine sizin deyişinizle dananın kuyruğunun koptuğu yere. Bizler, biraz alınganız belki o yüzden birçok şeye kızabiliyoruz. Mesela dış güzelliğimize [tasarım] çok önem veriyoruz. Giydiğimiz kıyafetlerin uyumlu olması, göz zevkine hitap etmesi ve bunlar varken de sadeliğin ön planda olması bizler için olmazsa olmazımızdır. Birçoğunuz buna pek önem vermiyorsunuz. Lütfen hassas olduğumuz bu konuya siz de biraz hassasiyetle yaklaşın.


Bazılarınız bizi para makinesi gibi görüyor. Yok öyle bir şey yahu. Bizimle ilgili bu haberleri uyduranlar var ya onları bir elime geçirsem, ben bilirim yapacağımı ama yok ortalıklarda maalesef. Bizim de sizler gibi yaşam sıralamamız var. Biz de doğar, büyür, ölürüz. Ama çoğumuzun ömrü ne yazık ki çok kısa. Doğduğumuz an almamız gereken ilk besin anne sütü [Orjinal içerik] olması gerekirken, sırf para makinesi lafını duydunuz diye dayıyorsunuz bize GDO'yu [Kopya içerik]. Sonra; Yok efendim, neden böyle oldu, yok efendim neden şöyle oldu tantanaları... Biraz sorumluluk sahibi olun be. Sinirlendim biraz, neyse daha fazla bu konuda konuşmama gerek yok herhalde.


Beslenmemizi sadece anne sütü gibi tek bir gıdayla da yapmayın. Bunlarla beraber sağlıklı birkaç ek gıda [imlâ hatası, üslup gibi dil bilgisi konuları] da yanında verin ki çabucak büyüyüp gelişebilelim.


Alıngan varlıklar olduğumuzu söylemiştim daha önce de. En çabuk sinirlendiğimiz konulardan biri de okuyucuların yayınla uzaktan alakası olmayan yorumlar yapması. Mesela yazar, güzel güzel bir şeyler yazmış okuduğu kitap hakkında. Hemen altında da şöyle bir yorum yapmış uyanık okuyucu. Yazınız çok güzel de bir sorum var. Galatasaray ne yaptı bu hafta ? Bu ne lahana turşusu kardeşim, ne alaka kitap ile Galatasaray arasında. Yukarıda İletişim Sayfası denen bir sayfa var. Bi zahmet oraya tıklayıver, sonra sorunu sor. Değil mi ama ?


Bizler düzenli olmayı çok seviyoruz. Öyle her yere dağınık bir şekilde atılmak bizi huzursuz ediyor. Sizin etiketleme dediğiniz mesele aslında bizler için biçilmiş kaftan. Ama siz de bazen abartıyorsunuz. 250 kelimelik bir yazı yazmışsınız, alt kısımda da 30-40 etiket yapıştırmışsınız. Bu ne yahu. Birkaç etiket yeter de artar; ama söz meclisinde kim duya kim yapa...


Bu konuşmayı yaptığım için çok rahatladım. Dünya varmış :) Neyse umarım söylediklerim sadece sözde kalmaz. Selametle :)

 

Yazar Hakkında: Ben Muhammet KILIÇ. Tıp fakültesinde okuyan, 22 yaşında ve vaktinin çoğunu yazmaya harcayan ve Kayb-ı Kelâm blogunun yazarı olan bir öğrenciyim. Kelimelerin eşsiz büyüsüne hayran herkesi yorumlarıyla beraber bekliyorum :)

 

Blog adresim : http://kaybikelam.blogspot.com

Twitter Adresim : https://twitter.com/apelsp_a

Mittwoch, 4. Juni 2014

Hürriyet Sosyal ile Artık Daha Sosyaliz!

Geleneksel medyayı yeni medyayla aktif bir şekilde entegre eden Hürriyet ailesi, biz bloggerlar için geliştirdiği dev ağın yanına bir de sosyal medya hesabı ekliyor.!

Dünyada bir ilki gerçekleştiren hurriyet.com.tr, sosya tabanlı bir haber sitesine dönüşüyor. Bu yenilik, her bir okurun kendi özel hurriyet.com.tr 'sini oluşturmsına imkan sağlayacak...

Bir sosyal medya hesabınızın da Hurriyet.com.tr sayfasında bulunması, projenin en önemli yanlarından biri. Zira, bir haber sitesi, dünyada ilk defa sosyal bir plaform olma yolunda ilerlemekte.. 


Hürriyet Sosyal'de oluşturacağınız üyelik ile Hurriyet.com.tr'in 'Sana Özel' olmasını sağlayabilirsiniz. 

"Neler yapabilirim?" derseniz, 'Blog konunuza göre ilgili içerik kategorileri/haber kategorilerine gore örneklendirebilirsiniz. İlgilendiğiniz haber başlıklarına göre içerikleri çeşitlendirebilirsiniz.(örn spor haberlerine ulaşım hızlı, paylaşım kolay vs.)'

Ana sayfada gösterilmemesi sebebiyle gözden kaçırabileceğiniz ilgi alanınıza girebilecek nitelikteki kaliteli içeriklere de böylelikle ulaşabileceksiniz. 

Biz Hürriyet Yazarkafe'nin sağladığı blogger platformu üzerinde etkileşime geçebiliyor, diğer blogger'ların postlarını okuyabiliyorken, şimdi bir de bu ağa Hürriyet yazarları ve diğer okuyucular da dahil olabilecek, böylelikle sadece köşe yazılarına değil, kişisel postlara da aynı network üzerinden erişebileceğiz.

Bunun yanı sıra, benim en ilgimi çeken özellik, ‘Öne Çıkart’ butonu ile önemli olduğunu düşündüğümüz ve gündemde görmek istediğimiz haberleri Hurriyet.com.tr ana sayfasına taşıyabilmemiz ve kendi gündemimizi hashtag'leyerek mevcut tartışmalara dahil olabilmemiz. 

"Sosyal medya oluşuyor" diyorum ya hani, mübalağa değil. Hurriyet.com.tr gibi bir haber sitesinde de kendi profilimizi oluşturabiliyor, kendi postlarımızı paylaşarak duvarımıza düşen postlara yorumlar yapabiliyoruz. 'User-friendly' bir durum yani sizin anlayacağınız. =) Az önce ben hesabımı açtım ve takip etmeye başladım..  


Bir blogger ve bu vesile ile aktif bir sosyal medya kullanıcısı olarak, çatısı altında olmaktan her zaman mutluluk duyduğum Hürriyet ailesinin gelişen 'sosyal medya network'ünün gelişimini merakla takipteyim.

Hürriyet Sosyal ile artık daha da sosyalleşeceğiz gibi görünüyor.. =)

 

 

İçerik: http://gokcengokyer.blogspot.com.tr/

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Dienstag, 3. Juni 2014

Cheesecake Kremalı Havuçlu ve Cevizli Pasta

                      peynir kremalı havuçlu cevizli kek pasta tarifi yapılışı

Kabul ediyorum, ben bir tembelim. Elimde biriken o kadar tarif var, hali hazırda fotoğraflarım var ama tembellikten blog yayını yapmıyorum. Belki de başka bir sebeptendir, bilmiyorum. Bugünkü postu da muhtemelen 1 ay sonra falan yazardım instagram'dan bir tatlış bu tarifi beklediğini söylemeseydi. Sayesinde, "E hadi artık, Dilek!" diyiverdim kendime. Daha çilekler bitmeden yazmam gereken bir sürü post var, ama bitti bitecek çilekler. Çileki Cupcakeler, tartlar, cheesecakeler, pastalar var yayınlamam gereken. Neyse, bu bana ders olsun, biriktirmeyeyim bir daha.

Ah, bir de. Artık evde yalnız değilim, yaptıklarımı yiyemeyecek olsa da çok yakışıklı bir ev arkadaşım var artık. Kendisinin adı cücük ve daha 2 aylık bir bebek kedi. Instagram hesabımdan bolca fotoğraf video paylaşıyorum zaten. Tam bir canavar! İlgi manyağı!

Usla'da bu hafta başlamadı, bu haftasonu başlayıp, öğrendiğim ne varsa ayrı bir bölüm halinde sizlerle de paylaşacağım. 

peynir kremalı havuçlu cevizli kek pasta tarifi yapılışı

Geliyorum Havuçlu Cevizli Pasta tarifine. Gelmezsem uzadıkça uzayacak, yine yazmayayı bırakacağım. Bu pasta öyle bir şey ki... Tamam bir yaz tarifi değil ama her mevsim gider, ananas ekleyin yaz tarifi olsun, eklemeyin her mevsim her havada çaya kahveye eşlik etsin.  O derece! Kahvenin çayın yanında mükemmel, peynir kreması tam kıvamında ve kekle öyle bir uyumu var ki tam damaklara şenlik havuçlu kek tarifi bu. Kremalı yapın, lütfen kremalı yapın! Isterseniz arasına ananas, karamelize ananas ekleyin, hatta üzerine karamel dökün. Karamel fanı değilim, hiç aramam ama yakışır buna.


Havuçlu kek seven biri de değildim ben, bana bir şeyler oldu. Özellikle de o filmden sonra insanlarda oluşan havuçlu kek çılgınlığı ile iyice soğumuştum bu anne kekinden. Dedim ya bir hal var ben de, çikolatalı keklerden soğuyup limonlu, havuçlu hatta sırf vanilyalı keklere dönüş yaptım. Kahvaltı, ara, çay yanı, kahve yanı hiç ayırt etmeden yiyorum. Dokusu o kadar güzel ki pofuduk böyle, o pufudukluğun arasından o baharatlı aroma ve hindistancevizi rendesinin ağzınızdaki hissi...




Kremalı olması havuçlu keki biraz da pasta yapıyor, ben 2 minik kek yaptım ve hem arasına hem de üstüne bol krema sürdüm. Çok olur derseniz tek kat yapabilirsiniz ki vereceğim malzemeler ile 16-20 cm çapında kalıplar için sanıyorum ki tek kat çıkar, 2 ayrı kek pişirirseniz ince olabilir. Benim kalıplarım 12-13 çapında bir şeydi. Tek ölçü hamurla 3 kat elde ettim ama birini öyle sade yedik fırından alır almaz, o yüzden pasta 2 kat. 

Kremaya gelince, labne peynirini zamanınız varsa lütfen süzüp kullanın. Hem cheesecake için hem de böyle peynirli kremalar için süzmek hem kıvam, hem doku hem de lezzetde fark yaratıyor. Biliyorum, labne çok da ucuz bir peynir değil, ortalama 200gr lık paketi 4 lira civarında bir şey, herkes bir cheesecake için 20 liralık peynir almak istemeyebilir, haklı da. Bunun için sizlere kendi deneyimlerimden birkaç öneri yapacağım. 

Ben şimdiye kadar Sütaş, Pınar, İçim, Yörsan, Migros, Dia, BİM ve a101 markalarını kullandım. Bir şey fark etti mi derseniz, hayır fark etmedi. Sadece fiyat farkı oldu. Sadece Sütaş markalı labne peyniri hiç beğenmedim, pürüzsüz bir yapısı yok, sanki kesik kesik gibi çok garipti. Bu yüzden cheesecake yaparken veya böyle krema için kullanacağınız zaman labne peyniri seçiminizi size en uygun fiyatlı gelenden yapmanızın hiçbir sıkıntı çıkarmayacağını garanti ediyorum. Yani pahalı bir markanın 200 gr paketini alacağınıza, aynı fiyata 400 gr daha uygun fiyatlı bir ürün alabilirsiniz ki bunun için özellikle Migros'un kendi markalı ürünleri ve Bim'de satılanlar gayet iyi. 

Süt kreması ile ilgili bilgiler için, buraya tıklayabilirsiniz. 

Cevizleri kavurmak şart mı? Değil, ama kavurursanız çok daha güzel oluyor ki zaten çok zaman alan bir şey de değil. 

Havuçlu keki hindistan cevizi ile yapmak yıllardır uyguladığım bir yöntemdi ama muskat koymayı Cafe Fernando'da görmüştüm. Severseniz mutlaka ekleyin. Ben hindistancevizi rendesini şu klasik ince çekilmişlerden değil de daha yoğun tadı olduğu için iri çekilmiş ince dilimlerden kullanıyorum. Aslında aklımda bir de taze rendelenmiş hindistancevizi ile yapmak da var ama sanırım bunu fantazimi Karamelize muz ve ananaslı pastama saklayacağım. Bilmiyorum. hindistancevizi de mümkünse kullanın, hem dokuya hem de tada oldukça katkısı var. 

Baharat olarak ben tarçın ve çok az zencefil ekledim, severseniz yine çok az da karanfil ekleyebilir veya sadece tarçın ile yapabilirsiniz. Ben sadece öneriyorum, yine tarifi yaptığım gibi yazacağım. 

PEYNİR KREMALI HAVUÇLU KEK 

peynir kremalı havuçlu cevizli kek pasta tarifi yapılışı
Malzemeler

KEK (Cafe Fernando tarifinden adapte edildi)
  • 4 yumurta
  • 2.5 su bardağı un
  • 2 su bardağı toz şeker
  • 1.5 çay bardağı sıvı yağ
  • yarım kilo havuç(rendesi yaklaşık 4-4.5 su bardağı çıkıyor)
  • 1 su bardağı ceviz içi( çok iri kıyılmış)
  • 1 çay bardağı frenk üzümü kurusu (veya sevdiğiniz herhangi bir kuru meyve)
  • 6 çorba kaşığı hindistancevizi rendesi
  • 2 çay kaşığı tarçın
  • 1 çay kaşığı kabartmatozu
  • 1/2 çay kaşığı toz zencefil
  • 2 yemek kaşığı tereyağ
  • vanilya
  • 1/4 çay kaşığı tuz


KREMA
  • 300 gr labne peyniri
  • 200 ml ÖNCEDEN SOĞUTULMUŞ süt kreması
  • 2 yemek kaşığı pudra şekeri



Hazırlanışı:

Hazırda süzülmüş labne peyniriniz yoksa, keke başlamadan önce peyniri süzülmesi için temiz bir tülbente alın. Tülbenti sıkıca bağlayıp bir süzgeçin ters çevirdiğiniz yüzeyine koyup, üzerine de ağırlık yerleştirin. (içi su dolu bir kap da olabilir) bu peyniri mümkün olduğunca hızlı süzmenize yardım edecek. 

Kremayı çırpacağınız kaseyi buzluğa bırakın, soğuması için. 

KEK

Havuçları yıkayıp rendeleyin. 
Cevizleri hazır kıyılmış almadıysanız bir bıçak yardımı ile iri iri kıyın, küçülmesinler. Daha sonra 1 yemek kaşığı tereyağı ile tavada kavurun.



Bir çırpma kabının içinde yumurtaları ve şekeri 1 dakika kadar karıştırın. Daha sonra yağı ve vanilyayı ekleyin ve 1 dakika daha karıştırın. Çok yüksek devirde çırpmanıza gerek yok, malzemeler karışsın yeterli. 

Sıvı karışıma unu, kabartma tozunu, tarçını, zencefili ve tuzu eleyin. Hindistancevizini ekleyin ve tel çırpıcı yardımı veya düşük devirde mikser ile malzemeler iyice karışına dek karıştırın. Hamura cevizi, havucu ve kullanacaksanız kuru meyveyi ekleyip karıştırın. 

2 adet en fazla 18 cm çapındaki kelepçeli kalıbı kalan tereyağ ile yağlayın, varsa tabanlarına pişirme kağıdı serin. Hamuru kalıplara bölüştürün ve 180 C fırında 45 dakika kadar kontrol ederek pişirin. (bir kürdan ve çatalı keke batırıp pişip pişmediğini anlayabilirsiniz. 

NOT: Tek kalıpla yapmak isterseniz 20-24 cm çapındaki kelepçeli yuvarlak kalıplar yeterli olacaktır. Kek piştikten sonra 2'ye bölebilirsiniz. 
Benim fırınım yüksek ısıda ortasını şişirip kenarlarını sönük bıraktığı için, sağ olsun, ben 150C'de pişiriyorum. Böyle bir sorununuz varsa 150-160C'de pişirmeyi deneyebilirsiniz.

 

KREMA

Süt kremasının paketini kesin ve içini kontrol edin, eğer krema homojen değilse sıvı kısmı bir çay bardağına boşaltın (bazen su gibi bir madde çıkıyor içinden). Kalan kısmı soğuttuğunuz çırpma kabına alıp, 4-5 dakika boyunca hızlı devirde katılaşana kadar çırpın. Hemen katılaşmıyor, biraz sabırlı olmak gerek. Katılaşınca pudra şekerini ekleyin ve 1 dakika daha çırpın. Labne peynirini bir kaseye alıp çatal veya mikser yardımı ile pürüzsüz olana kadar çırpın ve krema karışımına ekleyip 1 dakika kadar karıştırın. 

Eğer labneyi süzme imkanı bulamadıysanız, kutudan alırken dikkatli olun ve suyundan mümkün olduğunca ayırın. 

Fırından aldığınız ve soğuttuğunuz keklerin ilk katına kremanın yarısını yayın ve üzerine 2. katı ekleyin. Kremanın kalanını kekin üst katına yayın. 
                                                                                                                                                                                   peynir kremalı havuçlı cevizli pasta kek tarifi                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                       


Montag, 2. Juni 2014

Yazmaya Yeni Başlamış Blog Yazarları İçin Altın Tavsiyeler

Bu yazı, kisiselbasarim.com yazarı Timur Demir tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

Herkesin düşüncelerini, fikirlerini ve projelerini online olarak tüm dünyanın gözleri önüne serebileceği inanılmaz bir çağda yaşıyoruz. Gutenberg görse sanırım çok şaşırırdı! Eğer yeni başlamış bir blog yazarıysanız doğru temeller atabilmeniz için aklınızda bulundurmanız gereken birkaç önemli nokta var.


Yazma Amacınızı Aklınızda Bulundurarak Yazın

Tabii ki halka açılmış özel bir dergi gibi düşüncelerinizi online olarak yayımlayabilirsiniz ancak çoğu insan öğle yemeğinde ne yediğinizi, nereye gittiğinizi ya da gününüzün ne kadar berbat geçtiğini okumak istemeyecektir. Onun yerine, oturun ve blogunuzun var oluş amacını düşünün. Sonraki makalelerinizi de buna göre yazmaya başlayın. Böylece sizin için bir yazıyı silmeye ya da yayımlamaya karar vermek daha kolay olacaktır.

Hedef Kitlenizi Tanıyın

Yazınızı yayımlamadan onu kimlerin okuyacağını ilk başta tahmin edemeyebilirsiniz ancak işe blogunuzu kimlerin okuyabileceğini düşünerek başlayabilirsiniz. Eğer tasarım ya da moda ile alakalıysanız makalelerinizi o yönde okuma yapan hedefe doğru geliştirebilirsiniz. Eğer mutlu mesut bir vejetaryen iseniz ve yemek tarifleri paylaşıyorsanız, mevcut diğer vejetaryen ya da vejetaryen olmak isteyenler için yazı yazıyorsunuz demektir. Her yazınızı okuyucularınızı aklınızda bulundurarak yazın.

Merak Uyandıracak Bir Tarz Kullanın

İnsanlar bir blog yazısı okuduklarında yeni bir şey öğrenmek, kendilerini daha iyi hissetmek ya da bir konu hakkında heyecanlanmak isterler. Blogunuzun her yazısı bilgilendirici, ilham verici ve teşvik edici olmalı. İlk başta blog yazılarınız çok kısa veya çok uzun olursa endişelenmeyin ama ortalama uzunlukta yazmaya özen gösterin. Harika bir hikâye anlatan kısa paragraflar içerisine bilgi kırıntıları serpiştirmeyi düşünebilirsiniz!

İş Birliği Yapın, Rekabet Etmeyin

Blog yazarlığı bir yarışma değildir. Blog dünyasında herkes değerlidir ve sizin sesiniz de gerekli ve takdire değerdir. Oyuna dâhil olun ve diğer blog yazarlarına dostça yaklaşın! Oldukça samimi bir topluluğa sahibiz ve eğer misafir yorumları almak istiyorsanız içeriği sosyal platformlarda paylaşın ya da kendinizi diğer blog yazarlarına tanıtıp, tanışın. En büyük blog yazarları bile yeni blog yazarlarına yardım etmek için vakit ayırıyor.

Blogunuzu Geliştirin

Sadece yazı yazmak ve birilerinin gelmesini beklemek yeterli değildir! Blog mesajlarınızı online ve offline olarak geliştirmelisiniz. Online bir blog topluluğuna katılın, mesajlarınızı paylaşın, yeni blog yazılarınızı tweetleyin, fotoğraflarınızı Pinterest'e tutturun, bloğunuz için kartvizit bastırın. Yeni gruplara katılarak kendinizi geliştirebilirsiniz ve hedef kitlenizi büyütürsünüz. Bahçe işleri hakkında yazı yazanlar aynı zamanda bahçe işleri hakkında okurlar da. Alın size hazır hedef kitle!

Ne Zaman Yayımlayacağınızı Bilin

Oluşan bir trende her zaman tepki gösteremezsiniz ya da blog yazılarınız her zaman tartışmaya açık olamaz çünkü okurlar bundan sıkılmaya başlar ve sizin gerçek düşüncelerinizi merak ederler. Unutmayın, blogunuz tüm dünyaya açık ve isteyen herkes yazdıklarınızı okuyabilir. Daha sonra pişman olacağınız kötü içerikli bir açık mektup yazmayın. Hassas ya da zor bir konuda yazdığınız yazıyı yayımlamadan önce "bir gün bekle" kuralını uygulayın!

Kendi Hikâyenize Sadık Kalın

Blogunuzda kendi bakış açınızı paylaşın ama başka insanların hikâyelerine sahip olmadığınızı da unutmayın. Aileniz, yerel topluluğunuz ya da çevrenizdeki dünya hakkında hassas bilgiler paylaşıyorsanız, başkalarının hikâyesini anlatmak için izniniz olduğunu varsaymayın. Bu durum özellikle çocuklar için geçerli. 20 yaşlarına geldiklerinde, internette dolaşan gurur kırıcı çocukluk fotoğraflarını görünce neler hissedebileceklerini bir düşünün. İzin isteyin, gerçek isimler kullanmayın, insanların hikâyelerinin tüm dünyaya duyurulmasına karşı neler hissedebilecekleri konusunda hassas davranın.

İlginç Bir Hayat Sürdürün

Sadece yazı yazamazsınız. İlginç konu ve düşünceler hakkında yazı yazmak için aslında gerçek hayatta da ilginç şeyler yaşamalısınız. Bilgisayardan biraz uzaklaşın ve hakkında yazı yazabileceğiniz eğlenceli bir şeyler planlayın. Gerçek hayat ve blog yazarlığını dengelediğiniz sürece blogunuz taze ve keyif verici kalacaktır.

Gerçek Bir Kişi Olun

Siz büyük bir yayınevi değilsiniz. Bir bireysiniz ve lütfen o şekilde yazı yazın. İşiniz için veya kişisel blogunuz için yazı yazıyor olmanız önemli değil, gerçek bir kişi olarak yazmanız önemli. Blog yazarlığını ilginç kılan şey blogun ardındaki insanlar hakkında bilgi sahibi olabilmektir. Önemli olan sizin hikâyenizdir.


Yapın Gitsin


Büyük bir yazar, fotoğrafçı olmadığınız ya da mükemmel bir fikre sahip olmadığınız düşüncesinin sizi blog yazmaktan alıkoymasına izin vermeyin. Ne kadar çok yazı yazarsanız, yazma yeteneğiniz ve blogunuz da o derece güçlenecek ve daha iyi olacaktır. En doğru zamanı beklerseniz, sonsuza dek bekleyebilirsiniz. Bir blog'a başlamak için en doğru zaman şu an ve tüm blog dünyası senin sesini ve hikâyeni duymak için bekliyor. İşe koyul ve bildiklerini tüm dünya ile paylaş!

Yazar Hakkında:
Ben Timur Demir. Yaklaşık 2,5 yıldır internet dünyasında aktif olarak bulunmaktayım. 3,5 ay önce üniversitemde katıldığım bir kişisel gelişim seminerinden sonra, Kendi Kahramanınız Olun! Sloganıyla hayata geçirdiğim web sitemde, kişisel gelişim ve kişisel başarı yazıları yazmaktayım.
Sosyal Ağ : Facebook