Freitag, 23. Mai 2014

Ücretsiz internet için LINE yükle!

Dünyanın önde gelen mobil platformu LINE, 50MB ücretsiz internet olanağı sağlayarak kullanıcılarının iletişim olanaklarını artırmalarına ve birbirleriyle dayanışmalarına katkıda bulunuyor.  Mesajlaşma, yüksek kalitede sesli ve görüntülü arama, sesli mesaj, fotoğraf ve lokasyon göndermeyi bir arada ve ücretsiz sunan LINE, kullanıcılarına 50 MB’lık interneti ücretsiz sunmakla kalmıyor, aynı zamanda  internet paketi kazananlara isterlerse bunu başkalarına hediye etme olanağı da yaratıyor.

Yalnızca LINE kullanıcılarına sunulan kampanyaya katılmak için çok basit ve eğlenceli bir yol bulunmuş:

Öncelikle telefonunuza LINE’ı indirmeniz gerekiyor: http://line.me/tr/download

 

1) Etkinlik haftası olan 26 Mayıs - 1 Haziran tarihleri arasında LINE arkadaşlarınıza en az 3 farklı günde mesaj, sticker ya da fotoğraf gönderin.

2) Mesaj gönderdiğiniz her gün için 1 puan kazanacaksınız.

3) 3 puanı topladığınızda, ücretsiz 50 MB internet sizin olacak!

Gerekli puana ulaştıktan sonra LINE Türkiye resmi hesabı tarafından iki hafta içerisinde bilgi mesajı alacaksınız. Mesajda belirtilen alana internet paketinin yüklenmesini istediğiniz telefon numarasını girmeniz yeterli. İnternet paketi giriş yaptığınız anda geçerli olacak ve 24 saat boyunca kullanılabilecek. Bilgi mesajının size ulaşabilmesi için LINE Türkiye resmi hesabını arkadaşınız olarak eklediğinize emin olun. Bunun için; LINE’ın ana menüsünde yer alan Diğer/Daha Fazlası > Resmi Hesaplar bölümünü kullanabilirsiniz.

50 MB’lık internet paketi, Turkcell abonesi numaralar tarafından kullanılabiliyor.  “Ama benim hattım Turkcell değil” diyorsanız üzülmeyin, bilgi mesajıyla birlikte gelen formu doldururken arkadaşlarınız ya da sevdiklerinizin numarasını girerek kazandığınız internet paketini onlara hediye edebilirsiniz.

Ücretsiz internet paketinize hemen sahip olmak için LINE yükleyin! http://line.me/tr/download

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Donnerstag, 22. Mai 2014

Blogların Kurumsal Hali

Günümüzde marka bilinirliğini arttırmak, müşteriyle ve çalışanlarla iletişim kurmanın en etkili yollarından biri blog yazmak. Markalar için kurumsal bloglar artık sosyal medya statejilerinin vazgeçilmez bir parçası. Çünkü kurumsal blogların iletişim ve marka bilinirliği dışında analiz yapabilme, web sitesinin trafiğini artttırma gibi faydaları da vardır ki bu faydaları Facebook, Twitter gibi insaların içerik ihtiyacını karşılayamayan sosyal mecralarda sağlamak mümkün değildir.

kurumsal bloglar

Türkiye’de Markalar Ve Kurumsal Bloglar

 

Kurumsal blogların önemi ve gerekliliği dünyada çoktan kavranmış durumda. Artık neredeyse her markanın, firmanın, küçük işletmenin aktif bir blogu var. Türkiye’de de kurumsal blog kavramı geç de olsa anlaşılmaya ve uygulanmaya başlandı.

 

Kurumsal kavramının ülkemizde de doğru ve yaygın kullanılması için İK profesyonellerin bakışı ve yönlendirmesi çok önemli. Zira şirketler artık daha şeffaf, daha samimi olmak zorunda ve insan kaynağının varlığının çok önemli olduğunu kamuoyuna hissettirmek zorunda. İşte bunu yapacak olanlar da İK profesyonelleri.

Blog dünyasını çok yakından takip eden biri olarak son yıllarda İK bloglarındaki kalite ve sayı artışı dikkatimi çekti. Hatta İK bloggerlarının toplulukları ve organizasyonları bile var. İK çalışanları blog kavramını bu kadar benimsemişken bunu çalıştıkları kurumlara yansıtmamaları beklenemezdi elbette. Nitekim artık Türkiye’de de markaların, firmaların hatta küçük işletmelerin blogları olmaya başladı.

 

Kurumsal Bloglarda Başarısızlık

 

Sorumlu olduğu ve temsil ettiği bir kurusal kimlik olduğu için, kurumsal blog yazmak ve yönetmek çoğu zaman niş ve kişisel blog yazmaktan çok zordur. Türkiye’de de başarısız kurumsal blog örnekleri fazlasıyla mevcut. Kimseyi rencide etmek istemediğim için elbette kişi ve kurum adı vermeyeceğim ama yapılan hatalardan bahsedeceğim.

- Kurumsal blogların en temel başarısızlık nedeni amaçsız ve programsız yola çıkmalarıdır. Kurumsal blogun neden açıldığı ve neyi hedeflediği en baştan net bir şekilde belirlenmeli ve yazar kadrosuyla paylaşılmalıdır ki yazarlar da içerikleri buna göre oluşturup editöryal takvimi belirlesinler.

 

- Kurumsal bloglarda yapılan en büyük hatalardan biri de içerik türünde çeşitlilik yaratamamaktır. Kurumsal bloglarda firmadan haberler, sektörle ilgili bilgiler, ürünlerle ilgili ipuçları, etkinlikler, röportajlar, araştırmalar gibi farklı türde yazılar yayınlanabilir. Ancak bunların homojen ve düzenli olması gerekir.

 

- İnanların ilgisini çekip blogu, dolayısıyla markayı takip etmelerini sağlamak çok zor bir iştir. Bunu blog aracılığıyla sağlamanın yolu ise kaliteli içerikten geçer. Kurumsal bloglarda yapılan en büyük hatalardan biri de içeriğe gereken özeni göstermemektir. Özgün, detaylı, bilgilendirici, zengin içerik oluşturmak kurumsal blogların başarısı için şarttır.

 

- Bir diğer önemli kurumsal blog hatası da bencillik. Bunu her anlamda söylüyorum. Sadece kendinden haber vermek, sadece kendi ürünlerini övmek, blogun muhtelif yerlerine kendi reklamlarını eklemek gibi şeyler blog okuyucusunun ve potansiyel müşterinin kaçmasına neden olabilir.

 

Kurumsal bloglarda yapılan hatalar detaylandırılabilir ve çoğltılabilir fakat bu kadar yeterli deyip biraz da başarılı bloglardan bahsetmek istiyorum.

 

Başarılı Kurumsal Blog Örnekleri

 

Yukarıda da bahsettiğim gibi kurumsal blogların gereksinimini ve önemini fark eden kurumlar birer birer bloglarını açmaya başladılar. Bunlar arasında blogunu çok etkili kullanarak tabiri caizse blogun etinden, sütünden, yününden faydalanan başarılı firmalar var. Bunlara Turkcell, GittiGidiyor ve Carte d’Or örnek verilebilir. Bu tür kurumsal firmaların yanı sıra küçük işletmeler arasında da blogunu etkili kullananlar yok değil. Cepfit.com isimli dikey e-ticaret sitesi de bunlara güzel bir örnek.

 

Henüz çok fazla içeriği olmasa da Cepfit.com Blog’da doğu işler yapıldığını görebiliyoruz. Bunlardan bahsetmek istiyorum ki bu yazıyı okuyan küçük işleme sahipleri bloglarında neler yazabilecekleri biraz fikir sahibi olabilirler.

 

- Cepfit.com sitesi akıllı telefonlar için koruyucu filmler ve kılıflar satan bir e-ticaret sitesi. Yani müşterileri akıllı telefon kullanıcıları. Eğer akıllı telefon kullanıcısı ne kadar fazla olursa kendilerinden ürün alma ihtimali  de o kadar fazla olur. Cepfit.com Blogu incelediğinizde akıllı telefonlarla ilgili detaylı bilgiler ve karşılaştırmalar yayınlandığını görebilirsiniz.

 

- Cepfit.com Blog’da ziyaretçilerim bilinçli alışveriş yapmalarını sağlayacak yayınlar da var. Örneğin kılıf seçerken dikkat edilecekleri yazmaları müşterilerine verdiği değerin bir göstergesi. Bu da hem satışlarını hem de müşteri sadakatini arttıracaktır.

 

- Kurumsal blogların trafik sağlama konusundaki marifetinden yukarıda bahsetmiştim. Cepfit.com Blog kurumsal blogların bu gücünden de faydalanmak istemiş ve sektörle ilgili önemli aramalara dair detaylı içerikler yayınlayarak arama motorlarından organik trafik kazanmaya yönelik hamleler yapmış. Bolca organik trafik kazandıklarından eminim fakat bunun ne kadarını satışa çevirdiklerini bilemeyiz elbette.

 

Söz Sizde

Sizin takip ettiğiniz veya yazarlık yaptığınız kurumsal bloglar var mı? Kurumsal bloglardan beklentileriniz neler? Bir marka bünyesinde profesyonel olarak blog yazarlığı yapmaya bakışınız nedir?

Sonntag, 18. Mai 2014

239) Dilek ve Arzunuza Daha Çabuk Ulaşmak İstermisiniz?

Bismillahirrahmanirrahim; Ve bihakki
Bismillahirrahmanirrahim. Ve bi heybeti
Bismillahirrahmanirrahim. Ve bi menzileti, Bismillahirrahmanirrahim. İrf'kadri ve yessirli emri veşrah sadri ve men hüve KAF HA YA AYIN SAD; HA MİM AYIN SİN KAF, ELİF LAM MİM, ELİF LAM MİM SAD, ELİF LAM MİM RA, HA MİM. Allahüla ilahe illa hüvel- hayyül kayyum. Bi-siiril heybeti vel kudreti ve bi-sırril ceberuti vel azameti ic-al-ni min ıbadikel müttakın ve ehli taatikel mühıbbın vef-al lı (Burada dileğinizi söylüyorsunuz) yarabbel alemin. Ve sallallahü ala seyyidina Muhammedin ve ala alihı ve sahbihı ve sellim..  Yüce mevla'ya dua ettiğinizde önemli bir talebiniz olduğunda yada Kur'an okuduğunuzda, bu duayı okuduğunuzda daha çabuk kabul olunacağı umulur..

Dienstag, 13. Mai 2014

Blog Çekilişleri Ve Hediyeler

Blogunuzu kısa sürede daha fazla kişiye duyurmanın en etkili yollarından biri blog çekilişi düzenlemek. Bayan blogları arsında çok popüler olan ve neredeyse gelenekselleşen blog çekilişlerini bence tüm blog yazarları denemeli. Neden mi?

- Kısa sürede blogunuzun tanınırlığını arttırırsınız.

- Blogunuzun izleyici sayısını artırırsınız.

- Sosyal medya hesaplarınızdaki takipçi sayınızı arttırırsınız.

- Backlink inşası yaparsınız.

- Online çevrenizi genişletirsiniz.

Yukarıda listelediğim şeyleri gerçekleştirmek için ciddi zaman ve para harcamanız gerekebilir ama bunları blog çekilişleri ve etkinlikleri düzenleyerek çok kısa sürede, çok düşük maliyetlere yapabilirsiniz.

 

hediye
Ben de bugüne kadar Blog Hocam’da bir kaç çekiliş düzenledim. Bazılar etkili oldu, bazılarında ise beklediğim sonuca ulaşamadım. Tüm bu deneyimlerden çıkardığım dersler ise şunlar:

 

- Verdiğiniz hediyelerle katılım şartları birbirini dengelemeli. Yani maddi değeri çok yüksek  bir hediye vermek istiyorsanız katılım şartları biraz daha fazla olabilir ama küçük hediyeler için çok şart koymamalısınız.

 

- Verdiğiniz hediyeler okuyucu kitlenizin ilgisini çekecek türde olmalı. Teknoloji bloguysanız sizi takip edenlerin ilgi alan teknoloji, moda bloguysanız takipçilerinizin ilgi alanı modadır. Hediyeleriniz de bu yönde olmalı.

İşte bu yüzden blog çekilişlerinde en büyük problemlerden biri hediye belirleme işidir. Blog çekilişlerinde verilecek hediyeleri 3 sınıfa ayırıyorum.

 

1. Okuyucu odaklı hediyeler: Bu gruptaki hediyeler okuyucunun ilgisini çekecek, onları memnun edecek ve çekilişe katılım yönünde teşvik edici hediyelerdir. Blogunuzun türü ve okuyucu kitlenizin profiline bağlıdır. İşte bu gruptan birkaç hediye önerisi:

 

- Teknoloji blogları mouse, klavye, USB bellek, taşınabilir bellek, mouse pad, tablet bilgisayar, yazılım, telefon aksesuarları, fotoğraf makinesi, MP3 çalar gibi okuyucu odaklı hediyeler verebilirler.

 

- Moda & kadın blogları çeşitli giyim ürünleri, kozmetik ürünleri, aksesuarlar, parfümler, kişisel bakım ürünleri, küçük ev aletleri gibi okuyucu odaklı hediyeler verebilirler.

 

- Spor blogları maç bileti, spor malzemeleri, spor kitapları, spor DVDleri, spor merkezi üyelikleri, taraftar ürünleri ve outdoor ürünler gibi okuyucu odaklı hediyeler verebilirler.

 

- Kişisel bloglar kitap, film, hobi ürünleri, isme özel yastık, mouse pad, kişiye özel fotoğraf baskılı puzzle, kupa bardak gibi okuyucu odaklı hediyeler verebilirler.

 

2. Sponsor odaklı hediyeler: Bu gruptaki hediyeler çekilişinize sponsor olan firmanın ürünlerini kapsamaktadır. Bazı firmalar blogunuz üzerinden bir çekiliş düzenleyerek kendi ürünlerini veya hizmetlerini hediye etmek böylece tanıtımlarını yapmak isterler. Bu durumda yapabileceğiniz fazla bir şey yok. Sponsorun verdiği hediyelerle yetinmek zorundasınız.

Bazı sponsorlar ise size belli bir bütçe verip hediyeleri sizin seçmenizi isterler. Eğer böyle bir sponsora rastlarsanız çok şanslısınız. Çünkü bu şekilde hem blogunuz, hem sponsor firma, hem de okuyucu nun memnun olacağı sonular elde edebilirsiniz.

 

3. Blog odaklı hediyeler: Bu gruptaki hediyeler ise tamamen blogunuzun tanınırlığını ve itibarını arttırmaya yönelik hediyelerdir. Üzerinde blogunuzun loosunun ve adresinin bulunduğu promosyon kupa, duvar saati, mouse pad, tişört, USB bellek, kalem, anahtarlık, çakmak, şapka gibi hediyeler blog odaklı hediyelerdir.

Blog odaklı hediye verdiğiniz çekilişlerden verim almanın püf noktası ise katılımı kolay tutmaktır.

Montag, 12. Mai 2014

Çilekli Kalpler







Aklımda bir sürü şey var ama bu aralar hiçbir şey yapasım yok, bahar depresyonu mudur nedir bilemedim. Baharda neden depresyona girilsin onu da anlamıyorum, ne güzel bahar gelmiş işte. Ne depresyonu? Bir an önce toparlanmak lazım. Benim hayatımda şu sıralar çok kötü giden, beni çok ama çok üzen şeyler olduğu gibi bir şey de hiç beklemediğim bir şekilde iyi gidiyor bir süredir, çok da istediğim bir şeydi bu. Umarım hiç bozulmaz ve daha da iyiye gider. Benim için dua edin olur mu? Daha iyi olsun, çok fazla istiyorum çünkü. Kötü giden her şeyin hüznünü alıyor çünkü bu. Neyse daha fazla kişisel meselelerimle sizi sıkmayıp tarife geçiyorum.

Bu arada, blogumu takip edenlerden sevgili arkadaşlarımdan bu verdiğim araya dikkat edip gerek burdan, gerekse Facebook'tan soranlar oldu. Çok teşekkür ediyorum hepsine beni düşündükleri için, güzel yürekleri için :)



Çilek mevsimi geçmeden ne kadar çilekli tarif varsa denemek lazım, bunlar bir süredir aklımdalardı. Çok sevdiğim birileri için yaptım ama onlara göndermem biraz uzun sürdü, ama ellerine ulaştı. Aslında beğendiler mi onu bile bilmiyorum ama ben kendi yediğim kadarını çok sevmiştim.

Bu çilekli kalpçikleri yapmak için ben slikon kalpli kalıp kullandım ama sizde yoksa düz tepsiye dökeceğiniz hamuru kurabiye kalıbı ile kalp kalp keserek de yapabilirsiniz :)

Aralarına çilek ve peynirli krema, üzerlerine ise beyaz çikolatalı krema sürdüm. Biraz da gümüş rengi şekerle süsledim, hepsi bu. Çok kolay ama çok da güzel oldular!


Kısıtlamayı sevmiyorum, kimine süt kreması ve peynir ağır gelebilir. Bu yüzden ara krema için pastacı kreması veya  Dr  Oetker'in dolgu kreması + peynir de kullanabilirsiniz. Ben hazır krema olarak bi bu dolgu kremasını çok seviyorum, çok güzel bence. Size de tavsiye ederim 1.5 lira gibi bir fiyatı var ve çok kolay, çırparak hemen yapılıyor. Pişirmeye de dayanıklı. (Neredeyse reklamını yaptım ama alakası yok, sırf sevdiğim için yazıyorum markayla hiçbir bağım yok.)

Bence çilek mevsimi geçmeden mutlaka deneyin :)

ÇİLEKLİ KALP PASTALAR



Malzemeler:

Kek:
8-10 tane pastacık için (kalıp boyuna göre daha fazla da olabilir)

  • 4 yumurta
  • 4.5 kahve fincanı un
  • 1 kahve fincanı sıvı yağ
  • 4 kahve fincanı şeker 
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu
  • 1 tutam tuz
  • pembe olanlar için gıda boyası


Ara Krema

  • 200 ml sıvı krema
  • 100 gr (1/2 paket) labne peyniri (kullanmadan önce biraz süzerseniz iyi olur)
  • 4 yemek kaşığı pudra şekeri 

Üst kreması

  • 200ml süt kreması (buzdolabında soğutulmuş)
  • 100 gr beyaz çikolata 
  • isterseniz gıda boyası


20 tane kadar çilek.

HAZIRLANIŞI:

Kek

Yumurtaların sarılarını ve beyazlarını ayrı kaplara ayırın. Yumurta sarılarına şekeri ekleyip 3 dakika çırpın. Daha sonra yağı ekleyin ve 1 dakika kadar karıştırıp unu eleyin ve kabartma tozunu eleyip 1 dakika kadar daha karıştırın. Homojen olması ve topaklanmaması gerek.

Yumurta beyazlarına 1 tutam tuz ekleyin ve temiz mikser uçları ile yaklaşık 4 dakika, kabarıp kar gibi olana dek çırpın. Daha sonra unlu karışımı ekleyin ve bir kaşık veya spatula ile 1 dakika kadar alt üst ederek çırpmadan karıştırın.

Karışımı kalpli kalıplara veya tabanına pişirme kağıdı serilmiş dikdörgen bir fırın tepsisine dökün.


20-25 dakika üzerleri hafif pembeleşene kadar 175C fırında pişirin. (ben hep 150C de pişiriyorum, o zaman her yeri eşit kabarıyor bende. sizin fırınınız da bu hep tavsiye edilen sıcaklıklarda ortasını şişiriyorsa hemen bir de bunu deneyin. )

Pişen keki fırından alın ve ılıyınca kalıplardan çıkarın ve 2 veya 3 kata ayırın. Düz tepsi kullandıysanız kağıdı kekten soyun ve keki kalpli bir kurabiye kalıbı ile kalp kalp bir sürü kekcikler olacak şekilde kesin.

Krema:
Soğutulmuş süt kremasını 3-4 dakika yüksek devirde iyice kabarana ve katılaşana dek çırpın. Pudra şekeri ve süzülmüş labneyi ekleyin ve 1 dakika kadar daha çırpın.



Üst kreması:
Kremanın 1/4'ünü ayırın.
Beyaz çikolatayı benmari usulü eritin ve ılımaya bırakın.
Kremanın fazla kısmını 3-4 dakika yüksek devirde çırpıp katılaştırın.
ılımaya başlayan beyaz çikolataya kremanın az olan ayırdığınız kısmını yavaşça ekleyerek acele bir biçimde karıştırın. Bu sayede beyaz çikolata iyice ılımış olacak.

Kremaya beyaz çikolaalı karışımı yavaş yavaş ekleyin ve bir yandan çırpmaya devam edin.

Gıda boyası kullanacaksanız ekleyin ve 30 sn kadar boya karışıncaya kadar karıştırın.





                                   Pastanın Yapılışı:
Birer tane kalp şeklindeki kek tabanlarınızdan alıp ara kremadan sürün veya krema torbası ile sıkın. Daha sonra üzerine ince dilimlediğiniz çilekleri ekleyin. Çileklerin üzerine çok az daha krema sürün, üst katın yapışması için, ve üst katı ekleyip kapatın. Bütün parçalara bunu uyguladıktan sonra krema sıkma torbasına doldurduğunuz üst krema ile kalp pastalarınızı süsleyin.






Sonntag, 11. Mai 2014

Çilekli Peynirli Salata






Bugünkü tarifimi beni sosyal medyadan takip edip de arayıp sormayan

ya da 

tariflerimi deneyip deneyip de hiiiç geri bildirim vermeyen tanıdıklarıma armağan ediyorum.. 



Diyor ya "Burda bu şarkıları söylerken, bir merhabasını istediğim, fakat o merhabayı benden esirgeyen bütün arkadaşlarıma ve dostlarıma ince bir sitemdir. Umarım bunu anlarlar.. " (Sözler kısmen alıntıdır.) 



Benimki

238)Yaşamı Olumlamak..

YAŞAMI OLUMLAMAK
(Oldukça uzun bir yazı ama beğeneceğinizden eminim)
Mutluluk arıyorsan, düşüncelerinde katı ve sert olma.
Zaman içinde, zamanla beraber, değişikliklerle yoluna devam et...
Çoğumuzun günlük yaşamı aşamayacağımızı sandığımız sorunlarla doludur.
Sorunla karşılaştığımızda kendimizi dünyanın en mutsuz insanı sanırız.
Talihimize küser, yaşamla bağımızı kısa bir süre içinde olsa koparır,
 acımıza konsantre oluruz. Oysa olup bitenlere, bir de madalyonun öbür yüzünden bakacak olursak, sarsıcı bir etki yaşadığımız o anlar bizim evrimimiz için en kıymetli anlardır.
Yaşamı olumlamak, içimize dönmek ve yeni bir sorgulama yapmak için olağanüstü kıymetli bir fırsatla karşı karşıya olduğumuzu bir anlasak, ‘Ben’imizin attığı çığlıklara bakıp biz bile şaşırabiliriz.
Yeni dönemeç
İşte yeni bir dönemeç, yeni bir basamak… Yaşam sevgi dolu serüvense, bu da
bir mucize… Böylesine sarsıcı olayların yaşandığı durumlarda kendini ve
duygularını tanımak isteyen bireyler; acılarının, huzursuzluklarının köklerine dönebilmek için yeni bir ruhsal deneyim fırsatı ile karşılaşırlar.
“Büyük bir problemi içsel gücümüz ile kontrol altına aldığımızda başarı ile
sonuçlanan bir yol izleriz.. Bir problemin üstesinden gelmek, ‘Bu problem
benim gelişmem için bir fırsattır’, düşüncesi ile başlar. Unutmamalısınız
ki, problemi çözdüğünüz zaman çözüm yolu sizi, bulunduğunuz yerden daha iyi
bir duruma getirecek veya daha büyük bir tehlikeden koruyacaktır. Bu düşünce
tarzı sizi, yaptığınız her işte başarıyı götürecektir. " Chao, Hsiu Che

Yaşam bizden olumlama bekliyor.
Canımızı sıkan, bizi üzen, rahatımızı kaçıran ya da haksızlığa uğradığımızı
düşündüren olaylarla karşılaştığımızda, bu zorlu olayların olumlu yönünü
göremeyiz. Ve kendimizi gereksiz dirençlerle çok yorar, yıpratırız. Şimdi
konuya bir başka açıdan bakalım: Bizi üzen, sinirlendiren veya haksızlığa
uğramışız duygusu veren olay, belik de yararımız için karşımıza çıkmıştır.
Bazen şans kendini, sevmediğimiz yüzüyle de karşımıza çıkarır. Aslında
objektif olabilirsek, zorluk adını verdiğimiz olayların birer minik mucize
ya da sihir özelliği taşıdığını fark edebiliriz. Aslında yaşam, büyüleyici
ve sihirli bir serüvendir. Onu ödül ya da ceza olarak kabul etmek, sadece
bizim bir illüzyonumuz. Atasözümüz ne der: “Her işte bir hayır vardır.”
“Eksik bir yönümüzle karşılaşıyoruz. Eksik bir yanımız bizden kabul ve
olumlama bekliyor. Tepkimiz ise olayı pozitif bir şekle dönüştürmek için
bizi varoluşa katılımcı olmaya davet ediyor.
Geçmişte benzer bir olaya dilediğimiz ya da bize yakıştığını düşündüğümüz
şekilde yanıt verememiş olabiliriz. Olsun! İşte yeni bir fırsat daha…Şikayet
etmeyi, sızlanmayı seçmek mi istersiniz yoksa derin bir soluk alıp, kararlı
bir şekilde olayı çözümlemek için üstüne gitmeyi mi?... Geçmişe ve Yarına
doğru yanıt verebilmek için ayakta kalmalıyız. Çözünceye kadar yeniden
yeniden karşılaşmak zorunda olduğumuz sorunları OLUMLAMAKTAN daha yararlı ne olabilir ki?
“Olması gerektiği gibi olmazsanız talihsizliklerle karşı karşıya kalırsınız.
Bu durum sizi, yapmanız gereken işlerden alıkoyar.” Chao-hsiu Chen
Uyum sevgi yoludur.
Uyumsuzluk kendi nefsini onaylama yoludur.
Sevgiyi, gerçek ve daimi iyiliğin kaynağını inkâr edenler, giderek yorgun
düşer, sinirli olur ve zamanından önce yaşlanırlar.
Zihninizi sürekli ‘Başaracağım!’ demeye eğitin. Ancak o zaman sizden
istenilen şeyi nasıl başaracağınızı düşünürsünüz. Çünkü çok fazla mantık yürütmek endişe, şaşkınlık ve şüpheyi doğurur. Sonunda irade gücünüz o kadar
işlemez duruma gelir ki, herhangi bir hareket yapmakta aciz kaldığınızı anlarsınız.
Olumlama ve onaylamaların müthiş gücü!!!
Olumlama ve onaylamalar, kişisel gelişimin en önemli unsurlarındandır!
Olumlamak ve onaylamak, bir düşünceyi “kesinleştirmek, sabitleştirmek,
pekiştirmek” demektir! Bir düşüncenin olumlanması ve onaylanması o
düşüncenin zaten şimdiden öyle olduğu konusunda güçlü, olumlu, bir
bildirimdir! Bu, düşündüğünüz şeyi kesinleştirme yöntemidir!
Kesinleştirdiğiniz bir düşünce de zamanla güçlendikçe sizin gerçekliğiniz
halini alacaktır!
Zihnimizden sürekli olarak olumlu ya da olumsuz düşünceler geçmekte ve bizde etki bırakan düşünce ve eylemler düşüncelerimizi, inançlarımızı ve yaşama bakış açımızı etkilemektedir! Eğer biz zihnimize olumlu mesajlar göndermez, olumlu düşünmez, olumlu eylemlerde bulunmaz isek zihnimiz olumsuz düşüncelerin çöplüğü haline gelir ve bu çöplükten temiz düşüncelerin çıkması zorlaşır! En kötüsü böylesi bir zihinsel çöplükte yaşadığımızın farkında değilizdir! Kendimize göre genellikle olumsuz olan, kötü olan diğerleridir!
Diğerleri olumsuz, diğerleri kötü, diğerleri kokuşmuştur!… Tabi ki olumsuz
düşünce çöplüğü de diğerlerinindir, pis kokular oradan gelmektedir!...
Meşhur biz söz vardır: “Herkes kendi kapısının önünü temizlerse kirlilik diye bir şey olmaz” Aynı şekilde herkes kendi zihnini olumsuz düşüncelerden temizlerse ortalıkta suç düşüncesi, dolayısıyla da suç eylemleri olmaz! Tabi ki bu ütopik bir düşünce diyeceksiniz! Bir tek benim zihnimin temizlenmesi ile ne olur diyeceksiniz! Çok şey olur! Meşhur denizyıldızı öyküsü vardır!
Türkiye temiz toplum olma yolunda sizin gibi temiz bir birey kazanır!
İnanmış bir kişi 99 kişiden daha güçlüdür! Ayrıca siz kazanırsınız, daha iyi bir birey, daha iyi bir çalışan olarak!…
Zihnimize biz bilerek olumlu mesajlar yüklemezsek olumsuz düşünceler
kendiliğinden yüklenecektir! Zihnimize yüklenen olumsuz düşünceler de
zihnimizdeki olumsuz orduyu besleyecektir! Olumlama ve onaylama ile
zihnimize olumlu mesajlar yükleyebiliriz! Yüklediğimiz bu olumlu mesajlar ne
kadar güçlü ve yoğun duygular içeriyorsa zihnimizde o kadar olumlu
düşüncenin oluşmasına yol açar! Bir veya birkaç defalık yükleme hiç bir işe
yaramayacaktır! Zihnimizi bir savaş alanına benzetmiştik: şu an için bir
çoğumuzun zihninde biz farkında olsak da olmasak da çok güçlü bir olumsuzluk
ordusu var! En basitinden şu yazdıklarıma burun kıvıranlar, küçümseyenler,
işe yaramayacağını iddia edenler bilsinler ki zihinlerindeki olumsuz ordunun
hâkimiyeti altındadırlar, kendi negatif düşüncelerinin uşakları olmuşlardır!
Zihnimize her gün düzenli olarak yüklediğimiz olumlu düşünceler de zihinde
güçlendiği zaman olumlu eylemlere yol açar! Olumlu düşünceler zihninizde ne
kadar güçlüyse, o kadar başarılı, o kadar mutlu, o kadar enerjik, o kadar
coşkulu olursunuz!
Binlerce kilometrelik bir yolculuk tek bir adımla başlar! Bir işe başlamak ve karar vermek için en iyi zaman ŞİMDİ ŞU AN’dır! Şimdi, şu an karar verin!
Daha olumlu, daha mutlu, daha huzurlu bir insan olmaya, daha olumlu, daha
mutlu, daha huzurlu bir yaşam sürmeye! İnsan mükemmel bir biçimde
yaratılmıştır ve bilinçli bir insan da yaşamı boyunca bu mükemmelliği tekrar
yakalayabilmek için uğraşır!...Çünkü zihni kirlenmiştir, tekrar o saflığı yalaması, özüne dönmesi gerekir!...
Her insan belirli bir genetik şifreyle doğar ve bu şifreye uygun yaşarsa mutlu, huzurludur!... Eğer içinizde bir huzursuzluk hissediyorsanız bilin ki Öz’ünüze uygun yaşamıyorsunuz demektir! Düşüncelerimizi değiştirebiliriz ama
Öz’ümüzü asla! Öz bir fakat öze giden yolu gösteren şifre farklıdır! Şifreyi
çözen hayatı çözmüş sayılır!...Yaşam gayesini bulmuştur!...Sokrat’ın güzel
bir sözü vardır:
SORGULANMAMIŞ BİR YAŞAM YAŞAMAYA DEĞMEZ

Hayatınızı sorgulayın! Ne için yaşıyorsunuz? Yaşam gayeniz nedir?...
Dünyada doğmakla, geçmişi maddeleştiriyoruz, gizli ve kayıp olanı tezahür
ettiriyoruz. Bireysel olarak ana-babanın/atanın geçmişine, yeni bir kimlik veriyoruz. Bu yeni kimlik hem geçmişin hesabını veriyor, hem de yeni bir gelecek tesis ediyor. Birey bu nedenledir ki, genetik ve genetiğinin doğal sonucu duygu ve akıl sınırlarından, yani kader/yazgı denen çemberden kurtulamıyor. Ancak aklen ve duyusal olarak gelişmiş olanların araladığı kapıdan gelen bilgi, herkesin kullanımına açık. Teknoloji olarak TV, tel, internet, uçak vs. Bilgi insanlığın kullanımına, kullanma kılavuzu ile birlikte sunuluyor. Teknolojik bilginin kullanımından doğan sakıncalar var bilindiği gibi.
Bir de içsel bilgi var. Dünyaya doğmadan önce de var olan, taşınan ve geleceğe
aktarılacak olan. Ezoterik gelenek ile korunan. Nasıl teknolojik bilginin
kullanımından doğan tehlikeler varsa, ezoterik bilginin kullanımından doğan
tehlikeli durumlar da var. Ezoterik okullar/tarikatlar/yollar bu istenmeyen
durumlarla karşılaşılmaması için, her biri kendi anlayışlarına göre bilgiyi
sistemleştirmişler. Hem korumak hem de korunmak için.
Birey koruyacağı ve korunacağı sistemi iyice tanımalı. Sistemi ve kendini
sorgulamalı. Genetik ve içsel geçmişine en uygun yola ister istemez çekilecektir. Bundan kaçış yoktur.

DOĞRU ÜZERİNDEN YANLIŞI BULABİLMEK
İnsanlar bazen bir araya geldiğinde ve birbirlerine tutunduklarında aydınlığı yaratırlar. Aydınlık, bazen kişiler birbirinden şu an itibariyle ayrıyken fakat bir zaman karma çemberlerinin değmesi ile de sağlanır. Aydınlığın oluşabilmesi için kişilerin bir arada olmaları da gerekmemektedir.
Bazen yaşam akışı içinde karşınıza bir insan çıkar. Bir konu üzerinde size bir deneyim alanı yaratır ve hayatınızdan çıkar, gider. Böyle insanlarla yaşanan hikâyenin içindeki doğru ve yanlışlar yaşayanın geleceği için önemli bir yer teşkil eder. Mevcut deneyimin içinden alınacak çok fazla dersler vardır ve bu dersler yanlış olan model üzerinden doğruyu bulmak olarak yaşanır. Biri yüzünden ya da sebebiyle yaşanılanlar kişinin yaşamına aydınlığı getirmesi içindir. Aydınlık, yaşanan olayların içindeki hataları fark ederek ayıklamayla olur. Böylece kişi bir daha aynı hatayı tekrar etme ve dolayısıyla aynı deneyimi de bir daha tekrar etme gereğinden kurtulur.
İnsan yaşamına bazı insanlar sırf bu yüzden gelir ve geldikleri gibi giderler. Hatta bazen sanki hiç olmamışlar gibi hissedilir ama bıraktıkları izler kalplerde yerini korumaktadır. Karma çemberleri bir kere olsun birbirine değmiş ve uzaklaşmıştır.
Böyle durumlarda evrenin güçleri ile uyumlu olmak ve kendin ve evren arasında yaşamın akışını sağlayacak enerji uyumunu bulmak gerekir. Aksi takdirde bu tarz deneyimlerin bıraktığı izler insan da acı olarak kalır.
Zor şartlarla baş etmek zorunda kalan kişi içinde bulunduğu karanlıkla ışığı hayatına çağırır. Yaşadığı bu ateş gibi yakıcı deneyim, acı, ateşin ışığı gibi yaşamı aydınlatır. Yapılan yanlışlar doğrunun bulunmasına sebep olur.
Yanlışlar yapılmadan doğruları bulmak belki imkânsız ya da imkânsız değilse
bile doğruların değerini bilmemenize, onlara sahip çıkmamanıza sebep olur.
Yaşamda yaşadığınız utançlar, aşağılanmalar, hiç unutamadığınız ve kafanızda
zaman zaman sanki şimdi yaşanıyormuşçasına hatırlanan zor deneyimler ders
alındığı zaman bir daha aynısını yapmamayı seçmenize yarar.
Bu karşıtı ile doğruyu bulmak değildir. Karşıt olandan kişinin içindeki yansır. Karşıtlıklar kişinin kendine tutulan aynalardır. Yanlıştan doğruyu bulmak yansıma değil, deney imleyerek, öğrenme usulü ile gelişmektir.
Yaşanan tüm zor şartlara, utançlara, yanlışlara ılımlı ve kabulcü bir yaklaşımla yanaşmak sonucunda doğrunun ışığı yaşama yayılır. Aksi takdirde yanlışlar vb. içlerinde kalındığı sürece kişinin canını yakmaktan öteye geçmeyecektir.
Ateş de aynı mantıkla insan hayatında vardır. Ateş, ısıtırken yakabilir de.
Ateş, pişirirken yok edebilir de. Hatta yemeği kömürleştirerek içeriğini ve
formunu dahi bozabilir de. Ondan faydalanmayı bilmek lazım. Yaşamda da
yanlışlardan faydalanmayı, onları yaşam kaliteni arttırmak için kullanmayı
bilmelisin.

KORKU VE AFFETME
İnsan sevgi enerjisinden yaratılmıştır. İçinizde var olan sevgiyi açığa çıkartarak gerçek benliğinizle kendinizi tam bir uyum içine sokmanız gerekir. O zaman yaşamdaki kavgalar, problemler, tartışmalar, sevgisizlik, parasızlık, güçsüzlük vb diğer devinimler sevgiye dönüştürülerek hayatınızda yer almamaya başlar. Hayatınız her gün yukarı doğru giden bir ivmeyle daha kaliteli bir hale gelir.
İnsanın tekâmül yolunda ilk konusu kendisidir. Kendi iç dünyasını güzelleştirdikçe dış dünyası da buna ayak uydurur. İnsanlar ve dünya ilişkisi her gün yapılan korku çalışması ile daha korkusuz ve yumuşak bir hale gelir. Farkındalık artar. Aşağıda bazı korkuların nasıl çalıştıklarını ve yaşamı nasıl etkilediklerini göreceksiniz. Basit ve etkili bir yöntemle de bilinçaltınızda var olan korkularınızı sevgiye dönüştürmeyi deneyimleyeceksiniz.
Bu çalışmanın amacı yalnızca sevgiyi hissetmek değildir. Onu zaten her zaman
hissediyorsunuz. Amaç, içinizdeki korku enerjisini içinizde var olan sevgi enerjisine dönüştürerek yaşam kalitenizi yükseltmektir.

Korku Enerjisinin Çalışma Şekli
Yalnızlık korkusunu ele alın. Yalnızlık korkusu sahibi olan kişi yalnız kalamaz ve etrafında sürekli insana ihtiyaç duyar. Mutlaka neşeyi, sevgiyi, sevinci hep birileri vasıtasıyla sağlar. Bu sebeple hep kalabalıklar içerisindedir. Aslında tüm bu duygular kişinin kendi içinde var olmalıdır.
Fakat kişi ne kadar çok insanla beraber olsa da yalnızlık duygusunu hep içinde taşır. Bu paradokstan uyanmak zordur. Çünkü kişinin egosu –insanlarla paylaşmanın nesi yanlış- şeklinde bahaneler yaratır. Hâlbuki burada bahsedilen yanlış ya da doğru olmadığı gibi paylaşmak ya da paylaşmamak da değildir. Önemli olan yalnızlık duygusunun varlığından faydalanarak onu sevgiye dönüştürmektir.
İnsanın hayatına korku enerjisi hâkim olmağa başladığında hayatındaki o konuyla ilgili olayları korku yönetmeye başlar. Bunun amacı korkuyu yaşayarak kaçmanız ya da inkâr etmeniz değil, fark ederek sevgiye dönüştürmeniz içindir. Daha açık bir deyişle sahip olduğunuz korku enerjisi farkına varıp sevgiye dönüştürmeniz için bir araç ve hayrınızadır. Böylelikle yaşamınızın daha derinliklerine varabilirsiniz. Önce kendi benliğini tanıyan ve etrafındaki olayların sebeplerini anlayan insan daha sonra bütünü başlar. Yol öncelikle kişinin kendini ve hayatını düzeltmesinden geçmektedir ki; bütüne doğru yaklaşsın.
Korkuların sevgiye dönüştürülmesi için ilk basamak olarak dürüst bir içe ve meditatif bir yöntem kullanarak fark edilmesi ve daha sonra varlığının kabul edilmesi gerekir. Varlığının kabul edilmesi teslimiyet adına yapılır.
Kabul, korkunun yaratımı olan olayların frekansını düşürür ve daha kolay
sevgiye dönüştürülmesini sağlar.
Niyet korkunun dönüştürülmesinde önemli bir adımdır. Niyet edilerek zihne ve
evrene dönüşümün izni verilmiş olur.
Tekrarlama ile kabul, niyet ve sevgiye dönüştürme izni bilinçaltına kayıt alınır. Böylece kişinin benliği sevgiye ve dönüşüme odaklanır.

Var Olan Bazı Temel Korkular
* Değersizlik Korkusu
* Sevilmeme Korkusu
* Gelecek Korkusu
* Güçsüzlük Korkusu
* Başarısızlık Korkusu
* Yetersizlik Korkusu
* Güvensizlik Korkusu
* Kaybetme Korkusu
* Ret Edilme Korkusu
* Dışlanma Korkusu
* Sevme Korkusu
* Acı Çekme Korkusu
* Yok Olma Korkusu
* Terk Edilme Korkusu
* Parasızlık Korkusu
* Takdir Edilmeme Korkusu
* Esir olma Korkusu
* Suçlanma Korkusu
* Çaresizlik Korkusu
* Aşağılanma Korkusu
* Onaylanmama Korkusu

Pembe ve Yeşil kalp çakrasına ait renklerdir. Pembe sevgiyi, yeşil ise şifayı temsil eder. Aşağıdaki tekrarı gün içinde birkaç kere yapabilirsiniz.
Her tekrardan sonra kalp çakranızdan yardım alarak gözleriniz kapalı iken
kalbinizden çıkarabildiğiniz tüm pembeyi bulunduğunuz yere yayın. Dönüşümün
tüm hücrelerinizde olmasına izin verin ve içinizdeki sevgiyi dışarı çıkarın.

BENİM ................... KORKUM VAR
BEN ......................... KORKUMU KABUL EDİYORUM
BEN ......................... KORKUMU “ŞU ANDA” SEVGİYE DÖNÜŞTÜRMEĞE NİYET
ETTİM.
BEN ......................... KORKUMU SEVİYORUM. SEVGİYLE BEDENİMDEN GÖNDERİYORUM.

Aynı korkuyu çok içten, inanarak ve birkaç kere tekrar ederek yapınız ve
hayatınızdaki olaylardan dönüşümü takip ediniz.
Olumlamalar
Olumlamalar bilinçaltınıza aldığınız kayıtların yerine yenilerini koymak için gerekli ve çok etkili bir yöntemdir. Korkunuzu çalıştıktan sonra korkunun olumlamasını yaparak bilinçaltınıza yeni ve olması gerektiği şekilde bir kaydın yapılmasının iznini vermiş olursunuz. Olumlamalar için, tekrarlama, kabul, niyet, taktir, şükür ve inanç ile çalışmanız gereklidir.
Onaylanmama korkunuzu çalıştığınızı düşünelim.

BEN ONAYLANIYORUM.
BEN ONAYLANDIĞIM HALİMİ SEÇİYORUM.
BEN ONAYLANDIĞIMI KABUL EDİYORUM.
BEN ONAYLANDIĞIM İÇİN KENDİMİ TAKDİR EDİYORUM.
BEN ONAYLANDIĞIM İÇİN ŞÜKREDİYORUM.
KENDİNİ AFFETME
Kendi görüntünüzü gözleriniz kapalı iken gözünüzün önüne getirin.
BEN KENDİMİ TAM OLDUĞUM HALİMLE SEVİYORUM.
BEN KENDİMİ TAM OLDUĞUM HALİMLE KABUL EDİYORUM.
YAŞADIĞIM HER ŞEYİN EN YÜCE HAYRIMA OLDUĞUNU KABUL EDİYORUM.
YAŞADIĞIM HERŞEYİN BENİM RUHSAL GELİŞİMİM İÇİN OLDUĞUNU KABUL EDİYORUM.
YAŞADIĞIM HER ŞEYİN VARLIĞINA ŞÜKREDİYORUM.
BEN KENDİMİ SEVİYORUM.
BEN KENDİMİ SEVGİYE TESLİM EDİYORUM.
BEN KENDİMİ AFFEDİYORUM.
Kendi görüntünüze sevginizi ve kalp çakranızdan çıkardığınız pembeyi gönderin. Görüntünüzü tamamen pembeye dönüştürün.
BAŞKASINI AFFETME
Affetmek istediğiniz insanın görüntüsünü gözleriniz kapalı iken gözünüzün
önüne getirin.
BEN SENİ TAM OLDUĞUN HALİNLE KABUL EDİYORUM.
BEN SENİ TAM OLDUĞUN HALİNLE ONAYLIYORUM.
SENİNLE YAŞADIĞIM HER ŞEYİN EN YÜCE HAYRIMA OLDUĞUNU KABUL EDİYORUM.
SENİNLE YAŞADIĞIM HER ŞEYİN BENİM RUHSAL GELİŞİMİM İÇİN OLDUĞUNU KABUL EDİYORUM.
BEN SENİN VARLIĞINA ŞÜKREDİYORUM.
BEN SENİ SEVİYORUM.
BEN SENİ AFFEDİYORUM.
Affetmek istediğiniz kişinin görüntünüze sevginizi ve kalp çakranızdan çıkardığınız pembeyi gönderin. Görüntüsünü tamamen pembeye dönüştürün.
Affetmediğiniz her insan sırtınızda taşıdığınız bir yüktür, İnsanı bütünüyle
kabullenmeliyiz. Ne mantığını reddetmeliyiz, ne de mantıksızlığını, ne aklını reddetmeliyiz, ne de duygularını. Ne bilimsel, ne de dinsel yanını...
İnsan akıcı olmalı bir kutuptan diğerine yolculuk edebilmeli. Zihin mantıklı, aynı zamanda da akılcı bir biçimde eğitilmeli. Mantık ve duygular aynı anda eğitilmeli. Şüphe olmalı aynı zamanda inançta olmalı...
Ne mantıksızı reddeden gelişebilir, ne de mantığı reddeden. Bir bütün olarak
gelişmeden gelişemeyiz. Potansiyelimizin tamamen farkında olmak, kendi içsel
devrimimizi yaşamaktır. Bu ise beyinlerimizi daha fazla bilgiyle doldurmakla
değil, sözcüklere takılmadan ötesindekini deneyimlemekle mümkündür.
DEĞİŞİME GİDEN YOL: KAYBETMEYİ KABULLENMEK
Doğduğumuz andan itibaren, hayatımızın her boyutunda sürekli bir değişim
içindeyiz: duygusal, fiziksel, psikolojik, sosyal ve ruhsal. Bu değişimler bizim kendi isteğimizle de olabilir, bizim dışımızdan gelen çeşitli baskılardan da kaynaklanabilir. Bebekken, fiziksel çevremiz üzerinde hiçbir kontrolümüz yoktur.
Bizim yemek, yakınlık, sevgi ve güvenlik ihtiyaçlarımızı karşılamaktan
ebeveynlerimiz ve bakıcılarımız sorumludur.
Çocukluk, gençlik ve erişkinlik dönemlerine doğru büyüdükçe hayatımıza yeni
sorumluluklar eklenir. Yaşlılık döneminde ise yaşamsal döngünün en başına
doğru gerilemeye başlarız. Bütün bu değişimler kaçınılmazdır, hayatın
kuralıdır.
Her bir değişim, elimizdekini bırakıp yeni ya da farklı olana yönelmemiz
üzerinedir. Bazı değişimler üzerinde hiç kontrolümüz yoktur. Ailemizden
birini veya bir arkadaşımızı kaybetmemiz böyle değişimlere örnektir.
Bu kaybımız bir hastalık veya kaza sonucu olabileceği gibi, boşanma ya da
ayrılık şeklinde de olabilir. Eğer kaybımıza SKB gibi bir bozukluk sebep
olmuşsa, diğer insanların acımızı anlamakta zorlandığını görebiliriz -
özellikle de ilişkiyi bitirmeyi biz kendimiz seçmişsek.
Sevdiğimiz veya ilgilendiğimiz birinin SKB hastası olması, hayatımızı pek
çok yönden geri dönüşü olmayan bir şekilde değiştirmiştir. Hayatımızı SKBye
karşı yeniden kurmak da zorlu bir değişimi gerektirir; pek çok alışkanlığımızdan vazgeçip yeni ve yabancı olanı öğrenmemizi, gelecekteki huzurumuz için bugün pek çok riski ve sert tartışmayı göze almamızı gerektirir.
Hepsinden önemlisi, kendimizi ve sınırlarımızı korumak için ilişkimizin
boyutunu değiştirmemizi veya ilişkimizi bitirmemizi gerektirir.
Sevdiğimiz birini kaybettiğimiz, onunla olan ilişkimizi sonlandırdığımız ya
da ilişkimizin boyutunu değiştirdiğimiz zaman hissettiğimiz acı; çoğunlukla
ilişkimiz üzerine kurduğumuz hayalleri kaybettiğimiz için duyduğumuz
üzüntüden kaynaklanır.
Bu hayaller çok çeşitlidir; mesela çocuk sahibi olma, bu çocukları kendilerini seven anne ve babalarıyla büyütme ya da karşı cinsle olan ilişkimizde aradığımız mahremiyeti paylaşma gibi hayaller olabilir.
Bütün insanlar, kendi kontrolleri dışındaki değişimlerin ve sevdiklerini
kaybetmenin verdiği acılara benzer tepkiler verirler. Kaybetmenin acısını
yenip değişimi kabullenmenin, yaygın olarak kabul görmüş altı aşaması
vardır.
Hangi aşamaya ne zaman geçeceğimizi bilemeyiz, aynı aileden olan bireyler
bile her bir aşamada farklı sürelerde kalabilirler. Bazı insanlar bir aşamada saplanıp kalır, bazıları bütün aşamaları hızlıca geçer. Her insan, bu aşamalardan geçerken duygularını farklı şekilde ifade eder; acısıyla başa çıkabilmek için farklı çözümler bulur.
Bu aşamaların bilincinde olmak kendimizi anlamamıza, acımıza karşı koymak
için daha yapıcı çözümler bulmamıza ve değişimi daha kısa sürede
kabullenmemize yardımcı olacaktır. Aynı zamanda, ailelerimizin ve
arkadaşlarımızın da zor günlerini kolaylaştırabilir, üzüntülerini daha çabuk
atlatmalarına yardım edebiliriz.

KAYBETMEYİ KABULLENMENİN AŞAMALARI
Aşama 1: Şok, Reddetme, Yalnızlık
Şok, reddetme ve yalnızlık ihtiyacı;
aldığımız darbelere ve hissettiğimiz acılara verdiğimiz normal, biyolojik,
sistemik tepkilerdir. Hayatımızın bir bölümünü bir SK ile geçiren bizler
hiçbirimiz incinmediğimizi ya da darbe almadığımızı söyleyemeyiz; sanki SK
lerin bizim zayıf noktalarımızı bulup buralara nişan almakta doğuştan gelen
bir yetenekleri varmış gibidir.
Reddetme; bize darbe vuran olayın, hastalığın ya da ölümün gerçekliğini inkar etme mekanizmasıdır. Reddetme, kaybımızın sebep olduğu değişikliği bilinç
düzeyinde kabullenmemize değin bir tampon, bir oksijen çadırı görevi görür.
Yalnızlık ihtiyacımız ise çeşitli şekillerde olabilir; örneğin, odamıza çekilme, duygularımızı tartışmaktan kaçınma, kendimizi sürekli meşgul tutma, telefona cevap vermeyi ya da konuşmayı reddetme gibi.
Aşama 2: Öfke
Öfke bir histir. Diğer bütün hisler gibi, ne iyidir ne de kötüdür. Sadece vardır. Hislerimize hem kendimiz hem de çevremizdekiler için olumlu ya da olumsuz bir enerji yükleyen, bizim bu hisler sonucunda nasıl davrandığımız ve bu davranışlarımızın sonuçlarıdır. Kişilik bozukluğu olan biriyle yaşarken, kendimizi hislerimizi çeşitli maskelerin arkasına saklarken ya da aslında hiç incinmemiş, üzülmemiş, kırılmamış, sinirlenmemiş gibi yaparken bulabiliriz. İlişkimizi bitirdiğimiz ilk zamanlarda, sakladığımız ya da bastırdığımız bütün duygular yüzeye çıkar. Her bir duygunun ortalama ömrü sekiz dakikadır - tabii, eğer kendi kendimizle konuşarak bu duyguları tırmandırmıyorsak. Kendi kendimizle konuşmak, şimdiye dek geri planda tuttuğumuz düşüncelerimizin bir yansımasıdır. En doğrusu, bu düşüncelerimizle terapi veya destek grupları gibi güvenli bir şekilde paylaşımda bulunabileceğimiz bir ortamda yüzleşmemizdir.
Aşama 3: Pazarlık
Bu aşamada Tanrı ile; veya olayları değiştirme, geleceği belirleme ya da acımıza son verme gücüne sahip olduğuna inandığımız yüksek kuvvet ile pazarlık etmeyi deneriz.: Tanrım eğer ...... olursa bir daha hiç ...... Yapmayacağım. Konu SKB olduğunda, pazarlığımızın konusu SK ile ilişkimize tekrar başlayabilmemiz olabilir.
Aşama 4: Depresyon
Belirtiler şunlardır: arkadaşlardan, aileden, sosyal etkinliklerden uzaklaşma; aşırı alkol tüketimi; tükenmişlik duygusu; uzun saatler boyu uyuma, vb. İçinde boğulduğumuz duygularımızın sayısı azalmış, şiddeti hafiflemiştir; çünkü bilinçaltımız, bilincimizin başa çıkmadığı sonu gelmeyen ve dinmek bilmeyen duyguları küçültüp görünmez yapmaya çalışır.
Aşama 5: Kabullenme
Bu aşamada kaybımızı kabullenir, hayatımızdaki değişikliklerle yüzleşir ve
hayatımıza kaldığımız yerden devam ederiz. Kabullenme, hayatımızdaki insanı
önemsemekten vazgeçtiğimizi göstermez; sadece o tedavi olmayı istemediği
sürece elimizden kendi kendimize bakmaktan başka bir şey gelmeyeceğini kabul
ettiğimizi gösterir.
Aşama 6: Umut
Kaybımızı kabullenmenin ardından geçmişimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi
birbirine bağlayacak bir anlam keşfetme arayışına gireriz. Bu arayış, hemen
başka bir ilişkiye başlayacağımız anlamına gelmez; genellikle kendimize
bakmaya, kendimizi iyileştirmeye yöneliriz. SK ile ilişkimiz sırasında aldığımız darbelerin etkilerinden kurtulmak için bir danışmalık ya da terapi hizmetine başvurabilir, veya devam etmekte olduğumuz terapiyi bu yönde sürdürebiliriz.
Yardım Edebilirsiniz Eğer bir arkadaşınız veya ailenizden biri acı içindeyse, ona yardım edebilirsiniz. Bu önerileri birer başlangıç noktası olarak düşünün:
- Üzgünüm deyin.
-Konuşmasına izin verin. Onunla kişi ya da ilişki üzerine paylaşımda
bulunun. Ona kendi anılarınızı anlatın - hem mutlu olanları, hem de mutsuz
olanları.
-Davranışlarını yargılamadan kabul edin. Ona duygusal destek sağlayın; onu
daha sağlıklı ve daha güvenli seçimler yapması için cesaretlendirin.
- Yaşadığı üzüntü, öfke ve düşünce dağınıklığının normal olduğunu ve bir
zaman sonra geçeceğini anlamasına yardımcı olun.
- Kime başvurabileceği konusunda öneride bulunun: büyükler, öğretmenler ,
rehberlik görevlileri, sosyal görevliler gibi. Gerekirse profesyonel destek
alması için cesaretlendirin.
-Herkesin kendini iyileştirmek ve duygularıyla başa çıkabilmek için farklı
yöntemleri vardır ve herkes bunu farklı sürelerde atlatır. Sabırlı olun.
- Günlük işlerine yardımcı olun - ev işleri, ayak işleri, bulaşık, yemek,
çocuk bakımı gibi.
- Duygusal yönden baskı altında olan birine cinsel yönden yaklaşmayın.
- Başkalarına destek verirken kendi duygusal ihtiyaçlarınızı, ruhsal veya
fiziksel sağlığınızı ihmal etmeyin.
DEĞİŞTİREBİLMENİN SIRRI; KABUL ETMEKTEDİR
Herkesi ve olayları olduğu gibi kabullenmek, düşüncenin çekim gücü, farkında
olarak yaratmaktan sonra gelen evrenin üçüncü önemli yasasıdır.
Trafiktesiniz ve hızlı araba kullanıyorlar, bırakın kullansınlar. Bu onların hayatları (siz sinirlenince hızları azalmıyor, yalnızca siz hızlı araba kullananları kendinize çekiyorsunuz).
Parktasınız insanlar çöpleri yere atıyor, bırakın atsınlar bu onların hayatları (bağırıp çağırınca çöpler çöp kutusuna atılmıyor ve siz çöp atanları kendinize çekiyorsunuz).
Havaalanındasınız bazı insanlar sandalye yerine yerde oturuyor. Bırakın
otursunlar. Bu onların hayatları.(sandalyede oturunca daha saygın olunmuyor
ve siz düzensizlikleri kendinize çekiyorsunuz.)
Sonuçta herkes kendi yaratıcılıklarını kullanarak, kendi hayatlarını yaşıyor.
"İyi de o kişiler böyle davranmakla kendilerine ve etrafa zarar veriyorlar"
diyeceksiniz.
Fark etmiyor.
Evren o insanlara da size sunduğu olanakları tanıyor. Bırakın o insanlar,
hayatlarını sizin istediğiniz gibi değil kendi istedikleri gibi yaratsınlar.
Bu kişiler en yakınlarınız anneniz, babanız, iş arkadaşlarınız, eşiniz veya
çocuklarınız dahi olsa, siz onlara sadece uyarıcı, öğretici veya örnek olabilirsiniz.
Onların sizin kurallarınıza göre yaşamasını bekleyemezsiniz.
Bunun yanında insanların siz istediniz diye değişmelerini asla beklemeyin
çünkü olmaz!
Bu sizin elinizde olan bir şey değil.
Evrenin her şeyi olduğu gibi kabullenmek yasasını değiştiremezsiniz.
Değiştirebileceğiniz sadece kendi düşüncelerinizdir.
Kendinize "Ben niye hoşuma gitmeyen kişiler, sevmediğim olaylarla iç içeyim?" diye sorun.
Bunları, düşüncelerinizle kendinize çekiyorsunuz.
Düşüncenin çekim gücü yasası siz farkında olmanızda, olmasanız da, işleyen
bir yasadır.
İyi veya kötü ne düşünürseniz gelir sizi bulur.