Sonntag, 31. August 2014
Sirkeli Patlıcan
Sirkeli Patlıcan
Malzemeler;
5 adet patlıcan
5 adet çanakkale domatesi
Yarım limon
5 - 10 diş sarımsak
1 silme tatlı kaşığı toz şeker
Tuz, karabiber
Zeytinyağı
1/2 çay bardağı su
2 yemek kaşığı üzüm sirkesi
Yapılışı;
Patlıcanları tamamen soyup parmak parmak doğrayın. Kararmaması için limonla ovalayın. Domates ve sarımsağı rondodan geçirin, içine yağ,su, tuz, biber ve
Mittwoch, 27. August 2014
Güllü Limonata
Güllü Limonata
Malzemeler;
6 adet limon
2 adet taze gül
5 - 6 adet kuru gül
3 - 5 dal taze nane
1 + 1/4 su bardağı toz şeker
2 litre su
Yapılışı;
Limonların kabuklarını rendeleyerek tülbent bir keseye koyun. Limonların suyunu sıkın, toz şekerle birlikte geniş bir kaba alın. 1 su bardağı kaynar suyu üzerine ekleyerek tahta bir kaşıkla limon kabuklarını ezerek şeker eriyene kadar
Sonntag, 24. August 2014
MELANKOLİ
Şimdi daha iyi anlayabiliyorum melankolinin anlamını. Depresyon mu desem tam değil, mutsuzluk mu o da değil, her şey tam ama içime tam bir kara perde inmiş. Her zaman bu perdeler inmiyor, ya da kapanmıyor. Kim nasıl kapatıyor bilinmiyor, ne zaman kapanıyor bilinmiyor. Kalbimle karnım arasında bir ısı, bu ısı hafif tedirginlik yaratıp, hafifte mide bulantısı gibi, bir hastalık hissi veriyor.
Canım hiç bir şey yapmak istemiyor. Herhangi bir şeye gülemiyorum. Gözümün bir yere değmesi, birinin konuşması fazlalık sanki. Benden kimse bir şey beklemesin, istemesin, hatta konuşmasın benimle ,kulaklarım bir şey duymasın, vücut kabul etmiyor. Hüzün var içimde, kendimle mücadele ediyorum, ağlamak istiyorum, kimse yardım etmedi şimdiye kadar, kimse de gelip şu anda sarılmasın bana, telkin etmesin. Perdeyi kim indirdi, kim açacak... belli değil...
Melankoliğim ben. Ama kim, ne zaman benim içime bu kara perdeleri çekti bilmiyorum. Ben böyle değildim.
Aylardır mücadele ediyorum. Bir iyi bir kötü... perdeler bir açılıyor, bir kapanıyor...
Sanki vücudumda bir zehir artıyor, sonra atıyorum onu, normale dönüyorum, sonra yine birikiyor.
Yine başlıyor melankoli. Kaç gündür iyiydim, şimdi birden yine başladı. Yine bunaltı, yine bulantı...
Kim anlayacak beni, hani iyiydin, iyiydim... mutluydun , mutluydum....
ve hayatın devamı için yapmam gereken bir yığın şey beni bekliyor...
mücadeleye devam...
hayatı savaşa çevirmek bu olsa gerek...
yürek dolu, göz dolu, kulak dolu, omuzlar dolu... karnıma yumruk yemişsem de, kanım zehirlenmişse de kimin umurunda, umurumda.... yola devam, azimli, yılmaz savaşçı...
Browni
Browni
Malzemeler;
160 gr bitter çikolata
100 gr tereyağı
1 kutu krema
3 adet yumurta
1 su bardağı toz şeker
1 paket vanilya ya da vanilya aroması
1/2 paket kabartma tozu
1 - 1.5 su bardağı un
2 yemek kaşığı dark kakao
Yapılışı;
Tereyağı ve çikolatayı birlikte eritip ılımaya bırakın. Yumurtaları vanilya ve şekerle birlikte çırpın, kremayla birlikte hafifçe karıştırın. Erimiş
Mittwoch, 20. August 2014
Green Beans with Ground Beef (Kıymalı Yeşil Fasülye)
Mittwoch, 13. August 2014
Bulgur Köfteli Yoğurtlu Sandviç
Bulgur Köfteli Yoğurtlu Sandviç
Malzemeler;
1.5 su bardağı ince bulgur
1/2 su bardağı irmik
1 adet küçük soğan
200 gr kıyma
1 yemek kaşığı un
1 adet yumurta
Tuz, karabiber
1 adet yumurta
Yoğurt
Yapılışı;
İnce bulgur, irmik ve baharatları bir kaba alın ve 2 su bardağı sıcak suyla ıslatarak 10 dk. kadar bulgurun şişmesini bekleyin. Un, yumurta ve kıymayı ekleyip macun
Freitag, 8. August 2014
Schnelles Mittagessen: Risotto mit Erbsen + Champignons
und da ich mit meinen Gedanken schon längst in Bella Italia unterwegs bin, gibt es heute dieses einfache,
Damit das Risotto besonders cremig wird, ist es wichtig, dass ihr die Brühe nach und nach
und nur in kleinen Mengen zum Reis dazugebt. Ganz entscheidend dabei ist, dass der
Kochprozess nicht unterbrochen wird. Deshalb muss die Brühe immer heiß sein.
Etwa 20 - 25 Minuten das Reisgericht auf dieselbe Art und Weise weiterkochen lassen
gekocht ist (etwa 20 min.), die Erbsen unterheben und miterwärmen.
Die Champignons in der Zwischenzeit putzen, in Scheiben schneiden
Wer mag kann noch ein Stück Butter und Parmesankäse darunter rühren.
Erst dann wird, wenn notwendig, mit Salz nachgewürzt.
Guten Appetit!
Dienstag, 5. August 2014
MASUMİYET MÜZESİ - ŞEYLERİN MASUMİYETİ
Deniz Müzesi Gezisi
Deniz Müzesi, Beşiktaşlı olduğum için, çocukluğum orada geçtiği için bir müzedir, defalarca gezmiştim. Beşiktaş vapur iskelesinin tam karşısında herkesin kolaylıkla ulaşabileceği noktada. Özellikle çocukların keyif alacağı bir müze. Saltanat kayıkları, büstler, yelkenli maketler...gerisi müzede sizi bekliyor. Çok büyük değil. Kısa sürede gezebilirsiniz. Eskiden daha fazla şey vardı. Sanırım restorasyondan sonra bir kısmını koymadılar. Silahlar, tablolar, saatler, üniformalar, madalyaların hepsini göremedim.
Hediyelik eşya dükkanı da çok makul fiyatlı. İçerde flaşsız fotoğraf çekilebiliniyor. Bu uygulamalı her yeri seviyorum. En azından paylaşım yapıp , tanıtıp merak uyandırabiliyoruz. O hafta içinde ziyaret ettiğim tek müze " TÜRSAV" fotoğraf çekimine izin vermedi. Eğer izin verseydi onu da paylaşırdım.
Çocuklar için bir gemici odası hazırlamışlar. Bir güverte , dümen , gemici düğümleri , telsiz, harita oyunu , ekranda boyama, eşleştirme oyunu gibi vakit geçirecekleri güzel bir mekan var.
Wachsende Deko: Sukkulenten + Kakteen
Montag, 4. August 2014
20 Tipps für Kreative.
Maya Angelou
es gehört ab und an einfach dazu. Ist zwar nicht schön, aber die Welt geht davon auch nicht unter...
Im Grunde ist es nämlich gar nicht schwer kreativ zu sein.
Man muß vor allem damit loslegen und einfach etwas tun. Es dem Geist nur nicht allzu bequem zu machen.
Ich habe schon als Kind häufig zu hören bekommen, dass ich kreativ bin und dabei habe ich mich damals nie so gefühlt. Ich konnte nicht einmal ordentlich malen! (Kann ich auch heute noch nicht, aber das war damals der Inbegriff von Kreativität für mich.) Also habe ich nie ganz verstanden, was die Erwachsenen damals meinten und habe mich im Gegenteil, oft ein wenig unter Druck gesetzt gefühlt, wenn ich etwas gestalten wollte. Mir war einfach nie bewußt, woher das kam, wenn etwas gut gelang und wie man es dauerhaft abrufen oder sogar steuern konnte, dieses Kreativsein. Zudem dachte ich immer, dass man es in die Wiege gelegt bekommt. Also, man hat es oder nicht.
Heute weiß ich, dass jeder von uns bestimmte Talente und (instinktive) Fähigkeiten besitzt. Der eine hat sie früh genug erkannt und sie reifen lassen, der andere ahnt (oft sein Leben lang) nichts von seinem Potential, welches in ihm schlummert und hält diese Fähigkeiten verschüttet. Was schade ist, aber sich selbst zu erkennen ist meist noch schwieriger als andere zu erkennen.
Alles was Kreativität jedoch zum Entstehen braucht, ist eine Art innere Ruhe. Wer eine ärmellange To-Do Liste mit sich trägt, wird nur selten die Ruhe finden, die man benötigt um kreativ zu sein.
Und über sich selbst denkt man nicht mehr so gerne nach. Situationen, in denen man mit sich alleine ist, wird möglichst aus dem Weg gegangen. Dabei finde ich ein wenig selbstauferlegte Einsamkeit für manchen kreativen Prozess erst einmal gut und wichtig, denn - alles ist dabei erlaubt und wird vorerst nicht beurteilt oder bewertet.
Genauso wie das für-sich-sein in der Ideenfindung ist dann der Austausch mit anderen. Der Grund warum ich blogge, sozusagen. Viele Glücksmomente inklusive. ;-)
Bei der nächsten Kreativ-Blockade also, helfen euch vielleicht ja ein oder zwei Tipps von meiner Liste:
Sonntag, 3. August 2014
Blog Mutfağınızı Zorlamayın, Misafir Olarak Doyun
Bu yazı, HızlıAdam isimli blogun sahibi Bünyamin Kapıcıoğlu tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.
Geçen ay BlogHocam için yazdığım, Bloğundan Gelir Elde Edemeyenlerin Güzin Ablası başlıklı makaleden ötürü mail kutuma gelen sorulara yetişemez oldum. Dikkatimi çeken en önemli soru/sorun "Blogların spesifik olamama problemi"
Blog yazarları özellikle bu konuda destek isteyince kolları sıvadım.
Buyrun Efendim. Bu Makaleyi Yan Masadan Gönderdiler.
Önceki yazımda belirttiğim gibi: bir konuda uzman görünüme sahip ve konu dışına taşmayan bloglar daha başarılı oluyor. Bunu siz de farketmiş olmalısınız. Sebebi barizdir zaten: Otomobil bloğunda yemek tarifi yayınlamanın gayet amatörce olacağını söylediğimi hatırlıyorum. Sahip olduğunuz bloğun adını "Kişisel Blog" koyarak spesifik olmanın zincirlerini kırmaya çalışmayın. Bu sadece bir şekil kaçış olacaktır. Her ne kadar kişisel blog da olsa çok iyi anladığınız konularda yazıyor olmalısınız. Bir insan herşeyi bilemez. Bildiğini iddea edercesine her telden yazılar yazmaya kalkarsa şüphesiz "samimiyetsiz" imajı çizecektir. (Özür dilerim ama öyle malesef)
Yazacabileceğiniz birden fazla alan var ve bu alanlar birbirinden bağımsız ise ne yapmalı?
Her konu için ayrı bir blog mu açmalı? ki buna enerjiniz yetmez. Ya da her telden çalan bir blog mu yazmalı? Bu da profesyonel olmaz. Gelin bu işe bir çözüm üretelim. Dikkat ederseniz; birden fazla konuya hakim olamazsınız demiyorum. Tabiki de onlarca farklı alanda içerik üretme yeteneğiniz ve bilginiz olabilir. Tek derdim mekan ilişkisi. "Taş yerinde ağırdır" der atalarımız. Uygun taş(makale) uygun tarlaya(bloga) gönderilirse nasıl olur sizce? Tarla sahibi olmak şart mı? Değil!
Misafir Blogculuk / Misafir Yazarlık dediğimiz sistem var ve şuan okumakta olduğunuz blog (bloghocam) bu sistemin Türkiye'deki en bilinir temsilcilerinden. Blog sahibi olan Serdar bey, bu sistemi Türkiye'de işler hale getirmek için çok emek sarf etmiş. Sonuç: Gayet başarılı.
Peki Siz Misafir Blogculuğa Ne Gözle Bakıyorsunuz?
Tamam; PR değeri için önemli, Tamam; blog ağımız ve arkadaş çevremiz genişliyor. Hımm... başka parmakları göreyim??? Evet. Söylediklerinizin hepsi doğru. Neticede misafir yazarlığın hiçbir zararı olmadığı gibi bir sürü faydası var. Yine de dahasını merak edenler bu sayfadan misafir yazarlığın faydalarını öğrenebilir > Misafir Blogculuk
Durum böyleyken kendi blog konseptinize uymayan yazıları neden misafir olarak göndermeyesiniz ki?
Sizin mutfağınız o an yazacağınız konuya uygun değilse zorlamanın anlamı yok. Zaten blog konunuzla alakasız yazıları yayınlarsanız sabit takipçileriniz dahi pek fazla ilgilenmeyecektir yazınızla. Düşünsenize teknoloji bloğunu takip ediyorsunuz, sabah bir göz atayım dediniz. O da ne! "Masa örtüsü dantel örnekleri" başlıklı bir makale var. Okur musunuz? Bırakın okumayı; hayal kırıklığı yaşadığınız için küfretme ihtimalinizi bile görür gibiyim. Google amca desen zaten sevmez her telden çalan blogları. Bu durumda size organik aramalardan pek fazla ziyaretçi göndermeyecektir. Ne oldu peki? Yazmak için aç kurt gibi oturmuş fakat doyurucu sonuçlar alamamış olacaksınız. Bu yüzden bence izlenmesi gereken yol şudur:
Misafir Yazarlığı Verimli Kullanmak:
- Kendi konseptinize uymayan fakat sizin o konuda kayda değer düşüncelerinizin olduğu yazıları ilgili bloglara gönderin
- Takip ettiğiniz bloglara, en iyi üretebileceğiniz alanlardaki blogları da ekleyin, (Bu şekilde yazacağınız her farklı konu için en uygun bloga teklif gönderebilirsiniz)
- Sahip olduğunuz blogda misafir ağırlayın. (Karşılıklı çaya gitmek daha samimi ve sağlıklı olur)
- Eserlerinizi göndereceğiniz bloglar hakkında seçici olun. (En az sizin bloğunuz kadar kaliteli olmasına dikkat edin. Neticede yayın yaptığınız, misafir olduğunuz blog sizin için referans niteliğindedir)
- Misafir olduğunuz blogda yazınıza gelen yorumları takip ederek cevaplayın. (Bu davranış etkileşimi arttırır. x bloğun sabit ziyaretçisi sizin de sabit ziyaretçilerinizden biri olmak isteyebilir)
- Misafirlikte fayda yüklü makaleler hazırlayın. Çünkü kimse kendinizi ya da kayda değmez bir anınızı anlatın diye sizi ağırlamak istemez (Ropörtaj ve başarı hikayeleri hariç)
- Unutmayın. Her blog yazarı okuruna fayda sağlayacak makaleler yayınlamak ister.
- Misafirlikte kurabiyeleri cebinize atmaya çalışmayın. (Sırf ziyaretçiyi kendi bloğunuza çekmek istercesine yazılar yazmayın)
Yukarıdaki maddelere dikkat ederek bol bol misafirliğe giderseniz sonuçların herzaman lehinize işleyeceğiniz göreceksiniz. Aynı zamanda misafir olduğunuz bloğun yeni ve özgün bir makaleyi google'a indexletmesini sağlamış olacaksınız. Yani sizi ağırlayan blog yazarı da bu durumdan maximum fayda sağlamış olacaktır. Bu şekilde bloğunuz çöplüğe dönmemiş olur. Başkalarına fayda sağlamış, blog dayanışmasını desteklemiş ve sonuçlarından siz de kârlı çıkmış olursunuz. Üstelik bloğunuz spesifik olma özelliğini korurken yazılarınızı tam da hedef kitleye okutmuş olursunuz. İyi Bloglar...
Yazar Hakkında: Annemin anlattıkları ve benim hatırladıklarıma göre 5 yaşımdayken gazetedeki araba resimlerini makasla kesip biriktirirmişim. Bozuk para saymayı da yine 5-6 yaşımda öğrenmişim. Bu durum dedemin çok hoşuna gittiği için bana saydırmak üzere bozuk para biriktirmeye başlamış. Çelik kasadan bihaber olan ben, sahip olduğum bozuk paraları muhafaza edebilmek için konserve kutusuna benzeyen kumbaralardan almışım. 7 yaşımda ise oynamadığım oyuncaklarımı mahallede satarak ticarete başlamışım. O gün bugündür ticareti ve para kazanmayı severim. Gelirinizi arttıracak ve iş hayatınızda hızınıza hız katacak makaleler okumak isterseniz benim bloğuma da beklerim.