Sonntag, 28. Dezember 2014

Blog Yazarlığı Devri Kapanıyor mu ?

Blog yazmak çoğumuzun işi,hobisi vazgeçemediğimiz uğraşlardan bir tanesi. Yıllardır insanlar blog açıyor, blog yazıyor ve yayınlıyor. Günümüz dünyasında popüler olmaya başlayan vine,youtube kanalları acaba ileri de blogların pabuçunu dama atabilir mi ? Bunu konuşalım.

 

bloggervsvlogger

 

Neden Blog Değil de Vlog?

 

Şu bir gerçek ki  vine ve youtube kanallarının önlenemez bir yükselişi var. Bu içerikler hem kolayca ve kısa sürede tüketilebiliyor. Ayrıca vlogger'lar içeriklerinden binlerce dolar para kazanabiliyorlar. Youtube kanallarında ürün tanıtımı yapan gamer ve vloggerlar iyi bir gelir elde edebiliyorlar.

 

Diğer cezbedici nokta vine ve youtube kanalları sosyal medya hesaplarıyla daha iç içe. Özellikle son yıllarda yükselişte olan ve yükselişini sürdüren instagram ve twitter gibi sosyal medya mecralarında vloggerlar anında binlerce insanla etkileşime geçebiliyorlar ve içeriklerini ulaştırabiliyorlar.

 

Blog yazmak sabır,teknik,azim isteyen bir iş. Ancak vloglarda öyle bir dert yok. Anında 6 saniyelik bir vine çekip takipçilerinizle paylaşabiliyorsunuz ve anında sonuç alabiliyorsunuz.

Ülkemizde okuma alışkanlığı fazla yok bu bir gerçek. İlk yazınızı okuyan çoğu ziyaretçi ikinci yazınızı okumayıp es geçiyor. Bu da bir gerçek. İnsanlar uzun ve sıkıcı blog yazıları yerine kolay tüketilebilen ve zamanınızı almayan vlogları izlemeyi tercih edeceklerdir doğal olarak.

 

Başka bir konu youtube kanalı sahibi ve vine üreten insanlar sosyal medya ve yazılı medya da daha çok yer buluyorlar. Çoğu televizyon programında kendilerini görebiliyoruz. Blog yazarak popüler olmak gerçekten zor bir iş. Yıllar istiyor. Tecrübe,emek istiyor. Ama vloglarda iş değişiyor. "15 dakikada ünlü olabiliyorsunuz"

 

Sonuç Olarak!

 

Bloglar gün geçtikçe kan kaybediyor. Tamamen tükenmez belki bloglar ama eskisi kadar internet dünyasında yer bulamaz kendisine diye düşünüyorum. İnsanların blog anlayışı değişiyor!. Artık sizin blogunuza özenle,uzunca,detayıyla  yazdığınız film tavsiyeleri içerikli yazılarınız yerine, "Hayatınızı değiştirecek 10 film" başlıklı madde madde listelenmiş,kısa açıklama ve bolca görsel kullanılmış yazıları okuyorlar. Çünkü kolayca ,kısa sürede tüketilebilir içerik insanlara daha çok cazip geliyor.

 

İnsanlar değişim istiyor. Vloglar,youtube kanalları, vinelar, son yıllarda açılmış onedio tarzı siteler insanların değişim ihtiyacını çoktan duymuş gibiler. Bu tip yeni gelişmeler, büyümesini sürdürecekler ve belkide çoğu blog yazarı bir vlogger olarak internet dünyasındaki hayatına böyle devam edecek, kim bilir ?

 

Yazar Hakkında: Mahir Haydar, 19 yaşında,5 yıldır blog yazıyor. Blogum: bildiginiyazar.blogspot.com
Sayfalarım: Facebook

Donnerstag, 25. Dezember 2014

Tahinli ve Cevizli Kartopu Kurabiyeleri



Tahin pekmezi küçükken nasıl sevmemişim anlayamıyorum. Tahin yahu, dünyanın en lezzetli şeylerinden biri :D Neyse ki artık kendimi bu lezzetten mahrum bırakmıyorum.

Tahinli kurabiyeyi biz küçükken annem yapardı ama ben "ıyy tahin, ıyy pekmez" kafasında olduğum için tahinli kurabiyenin yanından bile geçmezdim. Hazır tahin de yemeye başlamışken son yıllarda bol bol da tahinli tarifler deniyorum. Tahinli sufle, tahinli kek var daha sırada. Bu kurabiyeler tahinli ve cevizli. İçinde yumurta ve kabartma tozu olmadığı için ağızda dağılıyor. Zaten ahinli cevizli kurabiye tarifi için pek de öyle teferruatlı malzemeye, zahmete gerek yok. Oldukça kolay bir kurabiye tarifi.

Üst kısmı un kurabiyesi gibi ağızda dağılan, altlar biraz daha kurabiye kıvamında. Çay yanına da kahve yanına da çok yakışıyor. Hatta ben türk kahvesi yanına lokum niyetine koyuyorum bu miniklerden. Bir kötü yanı var, ne kadar yerseniz yiyin yediğinizi anlamıyorsunuz, çok lezzetli ve yedikçe yiyesi geliyor insanın.





Ben daha önce bu kurabiyeden çok yaptım, yalnız bir sıkıntı oluyo. Genel olarak önerilen süre 10 dakika kadar pişirmek, ben ne zaman 10 dakika kadar pişirdiysem çiğ kaldı. Bu yüzden bence 10 dakika normal pişirip, 4-5 dakika da kontrollu olarak fırının üst gözünde, üstleri de hafif kızarana kadar 150derecede pişirmek. En azından ben böyle bir çözüm ürettim kendimce. Bakın, eğer 10-12 dakika sonra altları pişmiş üstleri hala çok hamur duruyorsa bunu deneyebilirsiniz. Belki sizde öyle bir sorun olmaz, ya da ben çok takığım bana hamur kalıyor gibi geliyor.

"Aldığı kadar un." Hiç sevmem bunu. Ama tam bir ölçü ben de çıkaramadım ne yazık ki ben de bu tahinli kurabiye tarifinde. Yumuşak ama yapışmayan bir hamur olacak, çok hafif dağılıyor elde.

Kabartma tozu kullanmıyoruz.



Tahinli ve Cevizli Kartopu Kurabiyeleri


(yaklaşık 24 tane 1-2 lokmalık kurabiye için)

1 çay bardağı tahin
1 çay bardağı pudra şekeri
1/2 çay bardağı sıvıyağ
1 çay bardağı kırılmış ve kavrulmuş ceviz içi
Aldığı kadar un
Kurabiyeleri kaplamak için yaklaşık 1 çay bardağı kadar pudra şekeri

Cevizleri tavada 4-5 dakika kadar arada sallayarak veya karıştırarak kavurun. Ilıyınca bir bıçakla veya rondoda iri şekilde kıyın.

Fırını 175C ayarlayın.

Yoğurma kabına tahin, pudra şekeri ve yağı ekleyip çırpma teli veya kaşıkla pürüzsüz bir kıvam alana dek karıştırın. Daha sonra unu kontrollü şekilde ekleyin. Ele yapışmayan, yumuşak ama kırılgan bir hamur olacak. Cevizleri ekleyin ve biraz daha yoğurun

Hamurdan  yaklaşık tek lokmalık toplar olacak şekilde parçalar koparıp yuvarlayın ve pişirme kağıdı serilmiş tepsiye dizin.

Kurabiyeleri pişirip ılıttıktan sonra Bir kaseye pudra şekeri doldurun ve kurabiyeleri iyice pudra şekeri ile kaplanacak şekilde nazikçe pudra şekeri ile kaplayın.


Best Of 2014..


En az tarif yayınladığım yılın en beğenilen tariflerinden bir 2014 derlemesi.. 







Yalancı Profiterol



Enerji Dolu Bardaklar



Kuruyemişli Kurabiye



Tatlı Kuplar






Güllü Limonata



Çilekli Peynirli Salata



Browni



Limonlu Sarı Üzüm Kompostosu



Bol tarifli yeni bir yıl hepimizin olsun.. 

Mittwoch, 24. Dezember 2014

Das Christkind kann kommen.



Na gut, Schnee will auch an diesem Weihnachten keiner rieseln, aber dennoch freu ich mich, wie ein kleines Kind, auf heute Abend. Ich freu mich auf schöne und entspannte Tage mit meinen Lieben, auf strahlende und glänzende Kinderaugen, viel, leckeres Essen und einen schönen Jahresausklang.











Und mit diesen Bildern möchte ich nun auch auf meinem Blog die Weihnacht einläuten, mich bedanken für das tolle Jahr hier mit euch und dass ihr mich so treu begleitet habt!

Ich wünsche euch  allen ein frohes und gesegnetes Fest und schöne Stunden mit euren Lieben. Genießt die gemeinsame Zeit, lasst die Seele ein wenig baumeln und habt rundum eine wunderbare Zeit.

Bis bald und bleibt gesund,
Eure Rebecca







Dienstag, 23. Dezember 2014

Somon Şiş, Narlı Kinoa Salatası ve Fırında Havuç


Üst üste balık ve kinoa postları geliyor ama hazır üşenme çökmeden bana yazayım istedim bunu da, dursun burda. 

Her yapışımda fotoğraf çekmek aklıma gelmiyor ama arada çekiyorum, çekmişken de tarifleri yazayım diyorum ama sonra kalıyor öyle. Hazır makinadan fotoğrafları bilgisayara atmışken bunlar da aradan çıksın dedim. 








Bebek havuç bazen pazarlarda ve marketlerde oluyor, bulamazsanız küçük havuçlardan seçebilir veya büyük havuçları 5-6 cm uzunluğunda dilimleyip öyle pişirebilirsiniz. 

Kinoa yerine bulgur kullanabilirsiniz ama 1 su bardağı bulgurdan ne kadar salata çıkar bilmiyorum, kinoadan daha fazla çıkabilir. Hiç bulgur pişirmedim :( 

Somon ve soya sosu zaten beraberliğine alıştığımız lezzetler ama tabi ki kullanmak zorunda değilsiniz. Sadece sarımsak, zeytinyağı ve baharatla da çok güzel oluyor somon. 

Bal yerine şeker, esmer şeker, agave şurubu vs kullanabilirsiniz. Pekmez olmaz, pekmezin pişmesi sakıncalı biraz. 


Daha aylar önce yaptığım çörekotlu somon ve greyfurtlu kinoa salatası da var, onu da yazacağım. haha

Somon Şiş, Narlı Kinoa Salatası ve Fırında Havuç



Somon Şiş 
Kişi başı 2 şiş/ 4 kişilik

Yarım kilo somon fileto veya dilim somon
1 diş sarımsak(ince rendelenmiş)
Taze baharatlar (defne, reyhan, biberiye, kekik vs)

3 yemek kaşığı düşük sodyumlu soya sosu
1 tatlı kaşığı bal
2 yemek kaşığı zeytinyağı

8 ade çöp şiş/tahta şiş

Somonları derinlerinden ayırıp kuşbaşı şeklinde doğrayın. Bir kasenin içine rendelenmiş sarımsak, soya sosu, bal, zeytinyağını ekleyin ve bal eriyene kadar karıştırın. Daha sonra somonları bu karışım ile terbiye edin. 10 dakika dinlendirin ve şişlere dizin. Orta sıcaklıkta ve tercihen kalın tabanlı bir tava veya ızgarada her yüzü hafif kızarana kadar pişirin.


Kinoa Salatası

1 su bardağı kinoa
1.5 su bardağı su
Taze soğan
6-7 yemek kaşığı kırmızı nar, hafif ekşilerinden
2 yemek kaşığı sızma zeytinyağ
Tuz
(Ben geçen seferden kalan garnitürü de kattım, isterseniz siz de ekleyebilirsiniz)


Kinoayı 1.5 su bardağı su ile tencerenin ağzını kapatıp, kinoalar suyunu çekene kadar pişirin. Taze soğanın yeşil kısımlarını küçük küçük doğrayın. Ilımış kionalar ile, soğan, nar ve zeytinyağını karıştırın. Dilerseniz tuz ilave edin. 

Fırında Havuç

12-16 adet bebek havuç (kişi başı 3 veya 4 tane) veya kişi başı 1 tane büyük havuç
1 diş sarımsak (ince rendelenmiş)
2 yemek kaşığı vişne, nar veya erik ekşisi
1 yemek kaşığı balzamik sirke
2 yemek kaşığı bal veya esmer toz şeker veya normal toz şeker
2 yemek kaşığı sızma zeytin yağı
1 çay kaşığı deniz tuzu
1 çay kaşığı taze öğütülmüş karabiber veya 1 çay kaşığı toz karabiber
Taze veya kuru kekik, fesleğen, defne, reyhan... (ne seviyorsanız artık)



Havuçları yıkayıp dışını kazıyın.  Büyük havuç kullanacaksanız enine ve boyuna 4 e bölün.
Büyük bir kasede tüm malzemeleri karıştırın ve havuçları kaseye alıp sosu yedirin.
Pişirme kağıdı serilmiş tepsiye dizin ve 200C önceden ısıtılmış fırında 8-10 dakika pişirin. 

Afiyet olsun.



Montag, 22. Dezember 2014

Yaban Mersini Soslu Somon, Sıcak Kinoa Salatası Yatağında

Yaban Mersini Soslu Somon, Sıcak Kinoa Salatası Yatağında

Balık ve yabanmersini mi? demeyin, lütfen demeyin. Beraber mükemmeller! Yabanmersini sosu garip gelebilir kulağa yemekte kullanım için ama inanın çok yakışıyorlar birbirlerine, bana güvenin bu tarifte yabanmersini kullanmak için. Ama derseniz ki benim elimde frenk üzümü var, onla da olur :) Keşke bende de olsa. Macro center çok uzak, başka yerlerde de bulamıyorum bir türlü. Neyse, dediğim gibi, içiniz meyve kullanmak konusunda rahat olsun. Kinoa salatasına bahar veya aroma verici herhangi bir şey eklenmediği için o zaten nötre yakın bir tada sahip kendi başına, somon hafif sarımsaklı ve soya sosundan dolayı tuz hissediliyor hafif hafif, yabanmersini sosu ise bu nötrlüğü ve tuzluluğu dengeleyecek kadar tatlı en fazla. Zaten meyvenin kendisi de tatlı değil çok, bu yüzden gayet dengeli oluyor yemek.




Nerden çıktı bu soslu somon derseniz, ben yemeklerde meyveye bayılıyorum. İkisinin çok yakışacağını düşündüm ve nette ufak bir araştırma yaptım, yapan var mı diye. Türk sitelerinde pek yok ama yabancı tarifler buldum biraz, herkes sosu başka yapmış neredeyse. Zaten hiçbiri de bildiğim bloglar/siteler değildi o yüzden birebir bir reçete uygulamak yerine kendi hayalgücümü kullandım. Çok da zorlamadım belki evdekilere fazla gelir diye ama böyle babamdan da onay aldı. Denerseniz umarım siz de çok seversiniz.

Yabanmersini artık eskisine göre daha çok bulunuyor. Ben genelde Macro Center veya Büyük Migros'lardan alıyorum ama diğer büyük marketlerde de vardır muhtemelen. Dondurulmuş halde Metro Marketlerde de var.

Somonu sosun içinde bekletebilirseniz daha güzel olur, ama vakit yoksa direkt pişirebilirsiniz. Soya tuzlu olduğu için ekleyeceğiniz 1-2 kaşık bal balığı tatlı yapmıyor, bu konuda da rahat olun.

Kinoayı kullanmadan önce 2-3 saat kadar suda bekletmek gerekiyor. Bunun için evvelden kinoaları derin bir kaseye alıp önce bir kere yıkayıp suyunu süzün. Daha sonra üzerini 3-4 parmak geçecek kadar oda ısısında suyla doldurun ve 2-3 saat kadar bekletin. Kullanmadan önce suyunu tekrar süzün ve iyice 3-4 kere yıkayın, süzün. ( Ben kinoaları tel süzgeçe alıp, orda bir güzel yıkıyorum bol su ile)

Garnitürü biz kendimiz hazırlar dondururuz hep, ev yapımı yoksa konserve veya dondurulmuş olarak marketten satınalabilirsiniz. Dondurulmuşlar pişmemiş oluyor diye biliyorum, dondurulmuş kullanırsanız önce haşlanamanız gerekebilir.



Yaban Mersini Soslu Somon, Sıcak Kinoa Salatası Yatağında 

Yaban Mersini Soslu Somon, Sıcak Kinoa Salatası Yatağında

Malzemeler

Sarımsaklı ve Soya Soslu Somon

2 kişilik
2 dilim somon balığı
1 çay bardağı soya sosu
2 diş sarımsak
1 dal biberiye
1 yemek kaşığı bal
1 yemek kaşığı sirke (beyaz sirke veya elma sirkesi)

Önce somonları yarım saat kadar marine edeceğiz. Bunun için sarımsağı rendeleyin ve soya sosu, bal, sirke, biberiye ile beraber bir kaba alın, bal eriyene kadar karıştırın. Somonları içine bırakın. Arada bir çevirerek 30 kadar marine edin. (Bu aşamayı atlayıp, somonları direkt bu karışıma batırıp sonr ahemen de pişirebilirsiniz)

Somonları pişirmek için kalın tabanlı bir tavayı zeytinyağı ile hafif yağlayın ve somonları tavaya bırakın. İki tarafı da kızarana kadar pişirin.



Yabanmersini Sosu

En az yarım su bardağı yaban mersini (taze veya dondurulmuş)
1 diş sarımsak
1 yemek kaşığı limon kabuğu rendesi
1 yemek kaşığı balzamik sirke
2 yemek kaşığı bal/agave şurubu/akçaağaç şurubu (veya şeker)
1 tatlı kaşığı nişasta
1 orta boy mor soğan / yoksa normal soğan

Soğan ve sarımsağı küçük küçük doğrayıp tavada soteleyin. Daha sonra yabanmersini, bal, sirke, limon kabuğu rendesini ekleyin ve yabanmersinleri yumuşayıp suyunu iyice salana, karışımın rengi mor-koyu kırmızı olana kadar pişirin. En son 1 tatlı kaşığı nişastayı 3-4 yemek kaşığı su ile iyice karıştırıp topakçıklar kalmayınca sosun içine ekleyin ve 1-2 dakika daha pişirin.



Sıcak Kinoa Salatası

1 çay bardağı kinoa
1 bardak haşlanmış sebze garnitür (havuç, bezelye, patates. Tercihen evde yapılmış ama hazır da olur)
1 yemek kaşığı sızma zeytinyağı

Kinoayı 1.5 çay bardağı su ile tencereye alıp, tencerenin kapağını kapatın ve kinoalar suyunu çekene kadar pişirin. Yumuşamaları gerek. Kinolar haşlanıp yumuşayınca, garnitürü ve zeytinyağını ekleyip karıştırın.


Kinoa salatasını sıcakken bir tabağa alın, üzerine somonu bırakın. En son yabanmersini sosunu ekleyin.






Blogunuzla Bağınızı Koparmayın

Herkesin blog yazmaya başlama hikayesi farklı olabilir. Kimi bir heves için başlar, kimi içini dökmek için, kimi bir internet fenomeni olmak için, kimi de gelir elde etmek için. Blog yazmaya başlama sebebi ve hikayesi ne olursa olsun geldiğimiz nokta aslında aynıdır. Zamanla gelen ziyaretçiler, bırakılan yorumlar, alınan reklam teklifleri… Artık blogunuz sizin yanı başınızdan asla ayırmak istemeyeceğiniz bir oyuncağınız hatta bir çocuğunuzdur. Her an ziyaret emek, yorumları kontrol etmek, sosyal medya hesaplarını güncellemek, maillere cevap vermek istersiniz.

 

Yıllar önce bunları yapmak için bir laptop ve internet bağlantısı gerekirken artık cebimizde taşıyabildiğimiz akıllı telefonlarla blogumuzla her an birlikte olabiliyoruz. Bu yüzden her bloggerın bir akıllı telefonu olması gerektiğini düşünüyorum. Akıllı telefonu olmayanlar ve yenilemek isteyenler için de ekonomik, şık ve işlevsel bir cihaz önermek istiyorum.

 

Vestel Venus 5.0 X ile Blogunuzla Bağınızı Koparmayın

 

Sizlere tanıtmak istediğim Vestel Venus 5.0 X tamamen yerli üretim ve A Design Award & Competition, Plus X Award gibi prestijli tasarım yarışmalarında kendi kategorisinde ödüller almış bir ürün.

 

5.0 X TEL

 

Vestel Venus 5.0 X’in yerli üretim olduğundan bahsetmiştim yukarda. Yerli üretim olmasının etkilerini melodilerde, temalarda ve içeriklerde rahatlıkla görebiliyorsunuz. Örneğin Türkiye’nin 7 bölgesini temsil eden yöresel ezgilerden birini melodi olarak seçebilir, sadece Venus telefonlar için hazırlanmış Mevlevi ve Terapi temalarını kullanabilir, ihtiyacınıza göre “Sürüş Modu, Uyku Modu, Çocuk Modu ve Toplantı Modu”  gibi modlar arasında kolayca geçiş yaparak kullanım kolaylığını üst boyutlara taşıyabilirsiniz.

 

Gelelim en çok merak ettiğiniz konulardan biri olan fiyat konusuna. Akıllı telefonlara binlerce lira verilmesi taraftarı değilim. Venus 5.0 X’i önermemdeki en büyük etkenlerden biri de fiyat/performans oranı. Bu kadar özelliğe ve performansa rağmen 649 TL fiyat gerçekten çok cazip. Venus 5.0 X’e Vestel mağazalarından, Vestel’in Vestel e-mağazasından ve Turkcell İletişim Merkezleri’nden kolayca ulaşabilirsiniz.

 

Yukarıda Venus 5.0 X’in fiyatının özellikleri ve performansı fazlasıyla karşıladığnı yazdım. Dilerseniz 649 TL’ye nasıl bir akıllı telefon sahibi olacağınızdan bahsedeyim.

 

Vestel Venus 5.0 X’in Özellikleri

 

  • Siyah veya beyaz renk seçeneği ve 5.0 inç ekran boyutu.
  • 540x960 ekran çözünürlüğü ve yüksek görüntü kalitesi.
  • 8 MP arka, 2 MP ön kamerası. Üstelik hiç bir uygulamaya gerek duymadan uygulayabileceğiniz efektler ve ayarlarla QR kod okuyucu da mevcut.
  • Android 4.3 işletim sistemi ve Dört çekirdekli, 1.2GHz Qualcomm Snapdragon 200 işlemci ile yükek performans.
  • Rahatlıkla her türlü uygulama ve oyunu çalıştırmanızı sağlayacak 1GB RAM ve 8GB ROM bellek.
  • Micro SD ile belleği 32 GB’a kadar çıkarabilme imkanı.
  • Micro USB girişi sayesinde farklı cihazlarda bağlantı kurma imkanı.
  • !!! Akıllı telefonlarda en büyük sorunun çabuk şarj bitmesini olduğunu bilirsiniz. Fakat Venus 5.0 X’in fazla güç tüketmeyen Snapdragon çipseti ve pil ömrü optimizasyonuna sahip olması sayesinde enerji tasarrufu sağlanıyor. Böylece cihaz, 1 tam gün boyunca rahatlıkla kullanılabiliyor.
  • Son olarak Vestel’in kendi uygulama ve hizmetlerinden bahsetmek istiyorum. Venus 5.0 X’in içindeki uygulamalardan Smart Remote ile telefonunuzu Vestel Smart TV kumandası olarak kullanabilir, faydalı ve eğlenceli bilgiler içeren Vestel Takvim uygulaması ile çeşitli sürpriz hediyeler kazanabilir, Smart Center uygulaması ile telefonunuzdaki resim, video ve müziklerinizi Vestel Smart TV’ye aktarabilirsiniz.
  • Ayrıca Vestel Cloud servisi ile 10 GB‘lık depolama alanı Venus Akıllı Telefon kullanıcıları için 2 yıl boyunca ücretsiz olarak sunuluyor.
  • !!! Venus 5.0 X’in Bluetooth ve GPS desteğinin yanında Wi-Fi ve 3G ile internete bağlanma imkanı mevcut. Ancak görüntülü konuşma ile ilgili yanlış bilinen bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Görüntülü konuşma bir telefon özelliği değildir. Telefonlara yüklenen Skype, Tango, Viber gibi uygulamalar aracılığıyla yapılır. Tüm bu uygulamaları Venus 5.0X’in içindeki Google Play’den ücretsiz indirebilirsiniz.

 

Ne dersiniz? Bu özelliklere bu fiyat sizce de çok cazip değil mi? Blogundan ayrı kalmak, bağını koparmak istemeyen bloggerlar için oldukça uygun bir akıllı telefon Vestel Venus 5.0 X. Akıllı telefon almak isteyenlerin mutlaka inceleyip değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Blog Blogger İçin Midir Halk İçin Mi?

Öncelikle bu satırların yazarının Blog aleminde henüz çok yeni olduğunu söyleyerek başlamakta fayda var. Belki sizin de onlardan biri olduğunuz, her gün hemen hemen her yerde karşınıza çıkan tecrübeli “blogger” lardan değilim. Henüz birkaç ay önce açtığım, vakit buldukça ve elimden geldiğince özgün içeriklerle beslemeye çalıştığım liveaplus.com da, şu anda okuduğunuz Bloghocam veya benzeri uzun soluklu ve kaliteli bloglardan biri değil. İşin çok başındayım, acemisiyim anlayacağınız.

 

Bir işin acemisi olmak, üzerinde taşıdığı bir çok dezavantajın yanında çok da önemli bir avantaja sahip olmak demektir. Bir alemin içinde “acemi” olarak bulunurken, henüz o alemin bir parçası olmadığınız için aynı anda da dışarıdan nasıl göründüğünü bilirsiniz. Bu sayede objektif olabilir, henüz kazanmadığınız tecrübeden dolayı işinizi, o işi yapmayanların gözüyle görebilirsiniz.


Ben de blog yazmaya çalıştığım bu kısa zaman içerisinde gördüklerimi, bu yolculukta şu ana kadar yaşadıklarımı, hala işin acemisi olmanın avantajını kaybetmeden kelimelere dökmek istedim ve bunu da siz Bloghocam takipçileriyle paylaşmanın güzel olacağını düşündüm. Teknik konularda ahkam kesmek henüz haddime değil. Bu yazıda daha farklı sularda gezineceğiz.


Blog yazmak ve blog sayfası/sitesi yönetmek konularında çok fazla bilgi eksikliğim var. Bu yüzden bu konuda bulduğum her yazıyı, kaynağı okumaya çalışıyorum. Bloghocam da düzeyli ve doyurucu içeriği ile en sık başvurduğum kaynaklardan biri.


Okuduğum bu yazılardan gerçekten çok fazla ve değerli bilgiler edindim. Olumlu ve olumsuz anlamda değerli bilgiler.

 

blog


Gördüm ki herkesin blog yazmak için farklı sebepleri var. Takip ettiğim bunca yazıdaki tavsiyeler içinde bu konuda bahsedilen en yaygın sebep para ya da benzeri maddi çıkarlar kazanmak. Görünen o ki günümüz dünyasının en büyük trend ve aynı zamanda yanılgılarından biri olan “kısa sürede kazanmak” beklentisi aynı zamanda blog yazmaya karar vermekteki en büyük sebeplerden biri. Sosyal medyayı, gündemi ve günceli takip eden ortalama bir okur kısa süre içerisinde popülerleşen, meşhur olan, reklamlarda, filmlerde, dizilerde oynamaya başlayan, kitaplar yazan, çok satan gazetelerde köşe sahibi olan blogger’ları gördükçe bu işin kolay yoldan para ve ün kazanmak için geçerli bir yol olduğu fikrine kapılabiliyor. Tahmin ediyorum ki şöyle başlıyor olay: “Abi çevrem geniş, arkadaşlarım, arkadaşlarına yaysa, onlar kendi arkadaşlarına yaysa sonrası çorap söküğü gibi gelir. Kalemim zaten çok sağlam. Kısa sürede sayfaya reklam alırım. Sonra bir gazetede haber olsam, -ki bunu sağlayacak arkadaşlarım da var- oldu bitti. Ne kadar kolay değil mi? Mısır patlatmak gibi. Birkaç mısır tanesi patlayana kadar biraz beklersin. Sonrası patır patır kendiliğinden gelir.


Bu fikre nereden mi kapıldım? Şu ana kadar sayfamı nasıl geliştirebileceğimi öğrenmek için yaptığım araştırmalar sırasında en çok rastladığım makale konuları şöyle:

 

- Nasıl kolay yoldan reklam alınır?

- Nasıl kolay yoldan takipçi arttırılır?

- Nasıl kolay yoldan para kazanılır?

- Blog yazarak kolay yoldan para niçin kazanılmaz?

- Blog yazarak parak kazanmak için neler yapmak gerekir?

 

vb, vb.

 

İşin ilginç tarafı, itibar edilebilecek ve gerçekçi yanıtların büyük bölümünde yukarıdaki sorulara verilen tek cevap aşağı yukarı aynı: Sabır, sabır, sabır.

Genellikle şöyle başlıyor tüm yazılar: Blog yazarak kısa yoldan para kazanmak mümkün değildir.


Bu görüşe ben de katılıyorum. Göz önündeki başarılı örneklerin bir çoğu bu işin henüz yeni olduğu dönemlerde başlayıp yıllarca emek harcamış, bloglarını, kendilerinde var olan cevheri geniş kitlelere ulaştırmak için yeni bir mecra olarak başarı ile kullanmış ve henüz bu alanda çok fazla oyuncu olmadığı dönemde diğer sıradan örneklerin arasından kolaylıkla sıyrılmışlardan oluşuyor. Yani, sahada oyuncu azken kalitelileri kolaylıkla parlayarak diğerlerinden ayrılabiliyorlardı. Ancak şu anda durum böyle değil. Çok fazla blogger ve çok fazla blog var. Ve bu karmaşada diğerlerinden farklılaşmak artık o kadar da kolay olmasa gerek.

 

Bu durum sadece blog yazmak ile ilgili bir durum da değil zaten. Tüketim dünyasında yaşıyoruz ve birşeyleri tüketmek artık günün bir gereği. 90’ların sonu ve 2000’lerin başındaki “dot-com bubble” da benzer bir dönemin farklı biçimde yaşanmasından başka birşey değildi. Bir anda popülerleşen bir mecra, barındırdığı kanallar hızla artarken, yerini dolduran başka bir rakip mecranın ortaya çıkması ile popülerliğini aynı hızla yitirebiliyor.


Bu yüzdendir ki blog yazarken kalıcı olabilmek için en önemli gereksinim “Sabır”. Bir yandan sabrederek hızlı bir başarı beklememek gerekirken, diğer yandan da içeriğin önemini göz ardı etmeden üretmek gerekiyor. Yine okuduğum makalelerden gördüğüm kadarıyla, Bloglar ile ilgili bir yazı hazırlıyorsanız, mutlaka kullanmak gereken bir söylem daha var:  “content is king” yani “içerik kraldır” (böylece biz de bu yazımızda bu vecibeyi yerine getirmiş olduk).  Bu tam bir klişe. Ancak aynı oranda da gerçekçi bir söylem. Ormandaki en sağlıklı, en gürbüz, en parlak yapraklı ağaçlardan olmak lazım ki kuraklık geldiğinde ya da fırtına çıktığında ayakta kalabilesiniz. Bu yüzden yılmadan, usanmadan özgün içerik üretmek ve üretmeye devam etmek şart.

 
Sabır ve içerik, uzun zamandır bu işi yapanların süzgecinden geçerek yeni başlayanlara ilettikleri en değerli ve ortak iki tavsiye. Peki yeni bir blogger’ı bu işe iten yegane motivasyon para kazanmak ya da ünlü olmak mıdır? Bence değil. En azından benim için değil.

 
Beni bu zor ve uzun yolculuğa sürükleyen şey “kazanmak için üretmek” değil, "ürettiğim için paylaşmak” isteği oldu.

 
Çok uzun soluklu ve başarılı örnekler olmamasına rağmen bir süre amatörce öykü yazdım. “Yazmak” eylemi keyif verdikçe kafamdaki düşünceleri, öğrendiklerimi, beğendiklerimi yazıya dökme isteği beni içten içe kemirmeye başladı. Bunların kalıcı olabilmesi için “blog” iyi bir alternatif olarak göründü ve başladım. Başlangıçta “kendim için yazıyorum, okunmasam da olur” şeklinde düşünsem de, bloga yazı ekledikçe, okunuyor olmanın, yazmak kadar değerli olduğunu gördüm.


Sayfam şu anda çok kısıtlı bir kitleye hitap ediyor. Ancak birinci ve ikinci kuralı unutmuyorum. İçeriğim yeterince iyi ise zamanla daha çok okunacağını düşünüyorum. Bunu zaman gösterecek. Şu anda bana düşen, özel hayatımda bir yolunu bulup fırsatlar yaratarak kaliteli, en azından benim okuduğumda keyif alacağım içeriklerle sayfamı beslemek ve sonrasında beklemek.


Blogumu yayına aldığımdan beri geçen kısa süre içerisinde  beklediğim kadar olmasa da yakın çevremden bazı eleştiriler de aldım. En sık karşılaştığım eleştiri “yazıların çok uzun” şeklinde oldu. Doğrudur, uzun yazılar yazdım. Ancak, blogun orada olma sebebi “yazma isteği” olduğu için bu kaçınılmaz. Yazılarım uzun çünkü yazmak istiyorum. Bu kadar basit. Ancak uzun yazılar, yazanın taşıdığı motivasyonu okuyana aktaramıyor. Yukarıda da bahsettik, zaman tüketim zamanı. Zaman hız zamanı. Okuyucu da daha kısa sürede daha çok şey okumak istiyor. Bu yüzden “uzun yazı” çok da çekici gelmiyor. Buna bir orta yol bulmak gerektiğini görüyorum. (yılma okuyucu… evet bu yazı da gittikçe uzuyor biliyorum, ama lütfen yılma. buraya kadar geldiysen kalanını da okuyabilirsin, haydi gayret)

Araştırmalarımda gözlemlediğim bir başka tavsiye, bir blog içinde yer alan yazıların yelpazesini fazla geniş tutmamak gerektiği yönünde. Her konuda yazmak, her konuyu biliyor gibi görünmek olarak algılanabilirmiş. Bu da okuyucunun gözünde “samimiyetsiz” bir algı yaratmasına sebep olabilirmiş. Bir nevi hıncaluluçvari bir şekilde her konuda ahkam kesmemek gerekirmiş.

 
Saygı duyarım, ancak tam katılmıyorum. Yazılarımın amacı, ilgi alanıma giren konuları başkaları ile paylaşmak. Bu paylaşımların uzun vadeli olması için de mümkün olduğunca güncelden uzak kalarak, kalıcı ve “zamansız" yazılar olması, 5 yıl, 10 yıl sonra bile okunsa aynı tazeliği koruyor olabilmesi için gayret gösteriyorum. Bu amaçla öncelikle bildiklerimi yazarak başladım. Ancak, ilgi alanıma giren konular, bilmediğim bir çok detay da içeriyor. Bu sebeple araştırıyor, öğreniyorum. Yani yazmayı bir bakışla yeni bilgilere ulaşmak, yeni şeyler öğrenmek için bir araç olarak kullanıyorum. Ve burada herhangi bir samimiyetsizlik olduğuna inanmıyorum.

 

Samimiyet demişken, çevremden gelen bir başka eleştiriden de bahsederek yavaş yavaş yazıyı bağlayalım. Her yiğidin yoğurdu farklı yemesinde olduğu gibi, her blogger’ın tarzı farklı. Her blogun da rengi farklı. Görebildiğim kadarıyla çok samimi, okuyucusuyla çok içli dışlı, mizah tonunu oldukça üst seviyede tutarak yazan bloggerlar da var, TV’de bir siyasi programa konuşmacı olarak çıkmışçasına resmi yazanlar da. Hepsine saygım sonsuz. Tarz, tarzdır. Ancak, yazdığım yazılarda kullandığım dile dikkat etmeye çalışıyorum. Türkçe bilgim ortaöğrenimim sırasında öğrendiklerimden aklımda kalanlar kadar. Bazı hatalar yapıyorum ki bu çok normal. Elimden geldiğince bunu azaltmaya çalışıyorum. Ancak yazarken kullanılan dilin, okuyucuya olan saygı seviyesini bozmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani, günlük dil kullanmak, okuyucu ile samimi olmak adına Türkçe’nin temel kurallarının bile yok sayılarak yazılmasını doğru bulmuyorum. Samimiyet adına Türkçe’yi bozmak yanlış bence.


Son olarak madalyonun bir de diğer tarafına göz atmak istiyorum. Olaya tam ters yönden bakarsak, okuyucunun da bazı sorumlulukları mevcut. Bu yolda tecrübe kazanmaya çalışan tüm blogger’ların mutlaka bir geri bildirime ihtiyaçları vardır. Okuyucu, takip ettiği bloglar ve okuduğu yazılar hakkında samimi (bu “samimiyet" yine çıktı karşımıza), objektif ve mümkün olduğu kadar detaylı yorumlarını direk olarak yazara iletmelidir. Bu sayede yazarın hem hatalarını hem de okuyucu beklentilerini anlaması ve kendisini geliştirmesinin mümkün olacağı gerçeği akılda tutulmalıdır.

 
Yazının başlığına geri dönerek bitirmek gerekirse, blog yazmak blogger’ın hem kendisine hem de okuyucusuna bir borç ödemesi olarak algılanmalıdır. Blogger hem kendi yazma isteğine hem de okuyucunun okuma arzusuna karşı sorumluluk taşımalıdır. Yani blog hem blogger içindir hem de halk için.

 

Yazar hakkında: Altuğ Tatlı; 43 yaşında, evli ve iki kız çocuk babasıyım. Bir otomotiv firmasında Bilgi İşlem Yöneticisi olarak çalışıyorum. 2014 Temmuz’unda liveaplus.com ‘u yayına açtım ve işlerimden fırsat buldukça burada hayata dair yazılar yazmaya çalışıyorum.www.facebook.com/liveaplus

Samstag, 20. Dezember 2014

Gül Kremalı Fıstıklı Kurabiyeler




Bir ara güllü tariflere sardım, sonra o kadar yedim ve yaptım ki bir süre gül tadı almak istemedim ama neyse ki geçti. 

Gül ve fıstığı çok yakıştırdığım için bu kurabiyeleri de bi denedim, sonuç gayet güzel olunca yapalı çok olmasına rağmen ancak yayınlayabiliyorum. Kurabiyeler için daha önce çokça yaptığım ve zaten blogda detaylı tarifi olan fıstıklı kurabiyelerden yaptım. Ayrıntılı okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz, ben yine tarifi tekrar yazacağım. 

Güllü krema için de butter cream yapıp gül suyu ile incelttim. biraz da gıda boyası ekledim ki pembe olsunlar. Aslında daha açık pembeydi amacım ama boyası biraz çok kaçtı bu renk oldular, ben de yeniden yapmadım kaldı öyle. 

Gül aromasını/tadını seviyorsanız mutlaka öneriyorum bu kurabiyeleri. Hem görüntüleri hem de tatları harika. 



Gül Kremalı Fıstıklı Kurabiyeler

Malzemeler
:

(Yaklaşık 24 adet kurabiye için)

2.5 su bardağı un (un daha fazla gerekebilir)
1-1.5 çay bardağı toz fıstık (isterseniz yarı yarıya kavrulmuş fıstık da kullanabilirsiniz)
125gr yumuşak tereyağ
2 yemek kaşığı tereyağ (unu kavurmak için)
1.5 çay bardağı pudra şekeri (şekeri az gelirse artırabilirsiniz)
1 yumurta beyazı
1 yemek kaşığı yoğurt
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 tutam tuz


1.5 su bardağı unu tavada 2 yemek kaşığı yağ ile kavurun. Ilımaya bırakın.

Ayrı bir kapta 125 gr tereyağı, tuz ve  pudra şekerini krema haline gelene dek çırpın. (veya yağ şekeri yiyene kadar yoğurun) İçine 1 bardak kavrulmamış unu, fıstığı ve kabartma tozunu ekleyin ve karıştırın. Daha Sonra kavurduğunuz  ve ılıttığınız unu,  yoğurdu, yumurta beyazını ekleyip iyice yoğurun. (Unu az gelirse normal un ekleyebilrisiniz) Hamuru 2 ye ayırıp silindir biçiminde şekil verin ve dolapta yarım saat kadar dinlendirin. Dolaptan aldığınız hamur silindirlerini bıçakla 1 cm kalınlığında kesin ve yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizip 170C önceden ısıtılmış fırında altı ve üstü hafif kızarana kadar yaklaşık 10-12 dakika pişirin.
daha detaylı anlatımı için tıklayabilirsiniz: fıstıklı kurabiye detaylı anlatım.

Güllü Krema

125 gr yumuşak tuzsuz tereyağ
4-5 yemek kaşığı pudra şekeri (kıvamına göre azaltıp artırbilirsiniz)
3-4 yemek kaşığı gül suyu
renklendirmek için pembe veya çok az miktarda kırmızı gıda boyası

Tereyağını 15-20 saniye kadar orta devirde kremamsı olana dek çırpın ve gülsuyu, pudra şekeri ve gıda boyasını ekleyin. 20-30 saniye kadar daha pürüzsüz olana kadar tekrar çırpın. 


Kurabiyeleri güllü krema ile kaplayın ve çekilmiş fıstık ile süsleyin. 

Freitag, 19. Dezember 2014

Lass uns durchbrennen!





Oder was ihr sonst so Schönes macht an diesem 4. Adventwochenende. :-)
Neulich  habe ich im Vorbeilaufen zufällig diese besonderen Kerzen entdeckt und da es manchmal gar nicht mehr Worte bedarf, musste eine davon gleich mit.

Daher nur ein kurzer Gruß und ein schönes Wochenende für Euch!
Alles Liebe,
Rebecca












Donnerstag, 18. Dezember 2014

Cigaratte Rolls (Sigara Böreği)



Sigara böreği takes its name from the shape of cigarettes. Although I truly loathe cigarettes, I love cigarette rolled boreks! Addictive is the right word to describe these little rolls. In Turkey, they are usually served as appetizers, for breakfast and as an afternoon snack with a hot Turkish tea. I have tried making these numerous times using whole fat Turkish white cheese and each time the cheese would leak during frying and ruin their appearance and taste. I have tried rolling them differently, adding an egg white to keep the cheese together but it kept leaking. Then I realized I was using cheese with whole fat which was causing the leaking. Since I couldn’t find low fat Turkish white cheese, I used low fat feta and for the first time I prepared rolls that did have leaked cheese during frying. They were so good to look at I was hesitant to eat them (no, not really) J I do not normally purchase anything low fat or diet so I had to make an exception for this. They tasted incredibly good but I know that they taste even better with whole fat white cheese.


You may substitute the filling with other types of cheeses, minced meat, chicken, potatoes or even spinach. Enjoy hot right after you fry them. They will be so crispy and delicious!


2 cups crumbled low fat white cheese (or feta)
1 cup finely chopped fresh parsley
1 package triangle pastry leaves (about 20 leaves)

4 cups sunflower or canola oil

Place the white cheese in a bowl and add the parsley. Mix well.


Place one triangle pastry leaf on the counter and brush the edges with water. 


Add a table spoon of cheese in the wide section of the triangle pastry leaf. 


Fold from both sides and start rolling. 


Dip hands in water when sealing. 


Repeat the same process until all the triangle leaves are used up.


Heat up the oil. Add a few of the rolls and start frying. 


It should take only a few minutes. As soon as the rolls start taking a golden color remove and drain on paper towel. It is better to fry as little as possible; that way they will fry faster. 

Note: If you cannot find triangle shaped pastry leaves available in Turkish or Middle Eastern stores (ucgen yufka) and able to find regular Turkish yufka, you could cut the large round piece of yufka into eight triangles. If you cannot find yufka, you may substitute regular (thinner) phyllo dough for it.

Selbstgemachte Köstlichkeiten: Lebkuchen Sirup





Heute möchte ich ein wunderbar schnelles und einfaches Rezept für Lebkuchensiurp mit euch teilen. Kennt ihr nicht? Dann müsst ihr das unbedingt nachholen, denn Lebkuchensirup verfeinert nicht nur im Handumdrehen jeden Milchkaffee oder Tee, sondern schmeckt auch genauso köstlich im Kakao. Außerdem hab ich mir sagen lassen, passt er wunderbar in weihnachtliche Desserts, Saucen und Kuchen und obendrauf ist es noch eine richtig süße Geschenkidee für alle, die noch nach einer Kleinigkeit suchen.


 Geschenk aus meiner Küche...




Das ist drin:
500ml Wasser
einige Spritzer Zitrone
300g Zucker
Vanille Extrakt
Nelken
6 Tl Lebkuchengewürz
Zimtstange
frischer Ingwer

So wird´s gemacht:
Die vorgesehenen Flaschen und den dazugehörigen Verschluß sprudelnd auskochen und auf einem sauberen Tuch trocknen lassen.

Anschließend den Zucker und die Zitrone mit dem Wasser verrühren und auf dem Herd unter Rühren zum Kochen bringen. Gut 5 Minuten weiterkochen lassen, bis das Zuckerwasser sirupartig eingekocht ist.

Nun vom Herd ziehen, die Gewürze einrühren und nochmal ein paar Minuten ziehen lassen und im Anschluß mit einem Mulltuch filtern und in die sauberen Flaschen füllen.
Das Filtern erübrigt sich, wenn man einen Teefilterbeutel zur Hand hat, worin man die Gewürze einwickelt, den Beutel verknotet und für mind. 15 Min. in das Zuckerwasser zum Ziehen legt.

Erkalten lassen und kühl lagern! Verschenken oder selbst genießen. :-)











Viel Freude beim Verschenken,
Rebecca






Dienstag, 16. Dezember 2014

Sürülebilir Ton Balığı ve Avokado ile Ekmek Üstü

Sabah sabah canım ton balığı çekince böyle bir şey yaptım. Evdekiler sevince sizlerle de paylaşmak istedim.

Tabi ki amacım burda ton balığı ezmesinin tarifini vermek ama benim yaptığım gibi ekmek üstüler hazırlamak isterseniz kullandığım malzemeleri ve asıl yaptığımı da yazacağım.


Ton Balığı ezmesinin olmazsa olmazı mayonez. Mayonez sayesinde sürülebilir güzel bir kıvam kazanıyor. Her markanın light mayonezi var mı bilmiyorum, ben light mayonezde Heinz, klasik mayonezde de Hellmann's kullanıyorum. Bu tarifte zaten balık yağlı olduğu için ligt kullandım ama siz normal mayonez de kullanabilirsiniz.



Ayrıca genel bir kanı vardır, yiyeceklerin light versiyonları ile klasik versiyonları arasınd açok bir kalori farkı olmaz diye. Mayonezde, en azından benim kullandığım markalar arasında, oldukça yüksek ve kayda değer fark var. Bu yüzden mayonez seviyorsanız ve light kullanmak isterseniz Heinz Light mayonezi gözüm kapalı öneririm.

Sürülebilir Ton Balığı ve Avokado ile Ekmek Üstü





4 kişilik

Ton Balığı Ezmesi

320 gr konserve ton balığı (tercihen bütün dilim)
4 yemek kaşığı mayonez ( Ben Heinz mark
2 diş sarımsak
Tercihen taze baharat (ben 5-6 yaprak biberiye kullandım)

Ton balığını iyice süzüp mutfak robotuna alıp üzerine mayonezi ve 4 er parçaya böldüğünüz sarımsakları ve kullanacaksanız baharatı ekleyin ve kremamsı bir kıvam alana kadar robotta çekin. (veya el blendrı ile) Sürülebilir ama çok hafif pürüzlü bir kıvam alıyor, humus gibi biraz. Sürülebilir ton balığı ezmeniz hazır.

Ekmek üstü hazırlamak için


Ton balığı ezmesi
Tercihen tam tahıllı ekmek dilimleri
1 küçük boy mor tatlı soğan (veya taze yeşil soğan)
1 tane avocado
cherry domatesler
taze baharat
mısır
varsa yaban mersini veya frenk üzümü

Ekmekleri tavada, fırında veya makinada çok fazla olmadan, iyice kurutmadan kızartın.
Avocadoyu soyup dilimleyin. Domatesleri dilimleyin. Ton balığı ezmesine 2 yemek kaşığı mısır karıştırın.
Ekmeklerin üzerine avocado dilimlerini yerleştirip ton balığı ezmesi sürün. Üzerine domatesleri bırakın ve minik minik doğradığınız soğanı serpiştirin. Taze baharatlar ve meyvelerle süsleyin.



Montag, 15. Dezember 2014

Çöp Site Yapmaktan Korkmayın

Blog yazarı olmak başlı başına belirli teknik bilgi ve donanım isterken, sıfırdan bu işe soyunmak ancak cesur insanların atacağı bir adımdır. Tarih çok az cesur insanı Kahraman yapmıştır. Amacınız kahraman olmak değilse, blog yazmaya hemen bugün başlamalısınız. Blog Hocam ı takip ettiğinize göre hepiniz blog yazarlığının belli bir evresinde olmalısınız. Kiminiz daha yeni emeklemeye başlamadınız, kiminiz sitenize ziyaretçi çekme derdine düştünüz, kiminiz ise artık meyveleri topluyorsunuz. Meyveleri toplayan yazarları blog yazmaya başladığı günlere götürecek, emekleyen ve arayış içine olanlara yol göstermesini hedeflediğim Çöp Site Yapmaktan Korkmayın adlı yazım için BH ye hoş geldiniz.

 

Blog yazarlığı üzerine üç bölümden oluşan yazımızın ilk paragrafını, işin henüz başında olanlar için yazıyorum. Blog yazarlığı aşama kaydetme üzerine kurulmuş bir sistemin önemli halkalarından biridir. Öncelikle bu sistemin ne olduğunu kavramak gerekir. Blog yazmak lise yıllarında bir şeyler karalamaya benzemez. İçimi dökeyim rahatlarım yada ben farklıyım, hayatımı yazsam roman olur demekle de bir şey olmaz. Peki nasıl olur? Bunu zamanla öğreneceksiniz. Benim sizler için üzerinde duracağım konu ise, blog yazmaya başladığınızda olmuyor, bu temanın şusu eksik, diğerinin rengi kaçık, bu konuyu yazmaktan sıkıldım gibi mazeretlerle çöp site oluşturup bu işten sıkılmanız. Geriye dönüp baktığınızda arkanızda üç beş tane çöp site bırakmamışsanız daha gideceğiniz çok yol var demektir. Çok nadir istisnalar hariç. Evde yazar gibi. Yanılmıyorsam ilk seferinde tutturdu bu işi.

 

Bu iş teknik bilgi gerektirir demiştim ya, işte siz farkında olmadan o beğenmediğiniz çöp sitelerde buna sahip oluyorsunuz. Saatlerce araştırıp yaptığınız bir yeniliğin sevinci ile sayfanızı yayınladığınızda sizden başka beğenen olmayınca, bir şeylerin yanlış gittiğini daha iyi anlıyorsunuz. Tüm çabanıza rağmen google aramalardan trafik alamıyorsanız. Gözünüz aydın nur topu gibi bir çöp siteniz oldu demektir. Bir saniye hemen moraliniz bozulmasın. Bu sizin bir sonraki blogunuzda yere daha sağlam basmanızı sağlayacak. İkinci, üçüncü denemelerinizde de farklı farklı sebeplerden dolayı yine sitenizin çöp site kategorisinde yer alması muhtemeldir. Çünkü siz sıfırdan başladınız. Düşmeden yürüyemez, yürümeden koşamazsınız. Bu sebeple Çöp Site Yapmaktan Korkmayın! Diyorum.

 

Bende tıpkı sizler gibi deneme yanılma yöntemini kullandım. Kuş uçmaz kervan geçmez yazılarım çok oldu. Yukarıda kırmızı renkle belirttiğim cümle öylesine laf olsun torba dolsun diye söylenmiş bir şey değil. Bu işte aşama kaydedemeyen, kendini kaybeder. Sizlerde gelişime açık olmalısınız. 5 yıldır bu işin içindeyim. 6 ay kimsenin uğramadığı sitemde oldu. Bir gece 55.000 kişi gördüğüm sitemde.

 

İlk yorumu almak için aylarca beklediğim zamanları da yine ben yaşadım. Bugün tüm deneyimimi E Aktuel Ürünler adlı blog için kullanıyorum. Sonuçlar ise beni memnun edici noktada. Tam bir aylık site. İşte size rakamlarla Çöp Site Yapmaktan, Google Uyumlu Blog yapmaya geçişin bir göstergesi.

 

istatistik

 

İlk hafta 13 Kasım 2014 tarihinde 113 olan sayfa görüntülenme, 1 ayın sonunda 600 ortalamayı yakalamış durumda. Peki ne yaptım da bunu rakamları 1 ayda yakaladım. Bu trafiğin kaynağı ne?  % 68 Organik aramalar desem daha da şaşırırsınız değil mi? Evet arkadaşlar işin sırrı çöp site yapmaktan geçiyor. Korkmayın ben 1,5 yıl emek verdiğim siteyi bir gecede sildim attım. Edindiğiniz tecrübe sizin en büyük karınız olacak. Sadece 1 aylık olması sizi şaşırtmasın. Ardında Blog Hocam da geçen onlarca saat, Ehli Blog da okunan bir düzine makale, Evde Yazar ın gece kokan çiçeği "Adı Şebboy muşu var". Daha ismini yazamadığım bir yığın  blogcu.

 

Çok fazla değil 3-5 tane kaliteli ve düzenli içerik giren blog takip edip, gelişimizi sürdürmeniz kendinize blogunuza yapacağınız en büyük iyilik olacaktır.

 

Yazar Hakkında: Merhaba ben Selahattin Barışkan, 2010 yılında Dünyanın en büyük çöplüğü olarak gördüğüm İnternet ortamına sıfır bilgi ile giriş yapan, ardında 6 tane çöp site bırakan, bugün bilgi ve birikimimi E Aktuel Ürünler .com için kullanan sizin gibi biriyim.

Sonntag, 14. Dezember 2014

In aller Schlichtheit



Nicht sonderlich üppig, sondern schlicht und einfach - so ist mir die Weihnachtsdeko am liebsten. Und ganz streng genommen, ist sie wohl auch eher winterlich geworden. Das kleine Lichter-Häuschen liebe ich sehr und tatsächlich besitze ich es schon seit meinen Bloggeranfängen und immer wieder schummelt es sich auf ein Foto. Am allerliebsten in Begleitung von kleinen Fröbelsternen (eine schöne Bastelanleitung für die Sterne findet ihr übrigens hier), Zieräpfelchen und Zweigen vom letzten Spaziergang.






Und wie sieht es bei euch aus? Eher minimalistisch oder darf es an Weihnachten auch mal ein wenig mehr sein?

Ich wünsche euch einen schönen 3. Adventsonntag und habt es noch schön gemütlich!
Alles Liebe,
Rebecca




Sarımsak ve Tereyağlı Düğümler


 


Günaydın!!!!

Dün denediğim bu tarifi hemen paylaşmak istedim çünkü hem çok lezzetliler hem de yapımı kolay.

Tarif Simply Recipes'ten. Ben bu hamuru yapmak yerine hazır satılan pizza hamurlarından kullanabilirsiniz yazısını okuduktan sonra hamuru değişik yapmaya karar verdim çünkü pizza hamurunu sevmiyorum. Benimki daha poğaçamsı oldu yani, isterseniz siz orijinal tarifi de uygulayabilirsiniz ama benim tarifini verdiklerim pofuduk pofuduk oluyorlar eğer üstüne yumurta sürerseniz. Sürmezseniz üstü daha çıtır içi yumuşacık oluyor. 2 tepsi 1 saat içinde bitti bizim evde, öyle söyleyeyim.

Bir de... Ben hamuru mayalanması için fazla bırakmıştım, o sırada panna cotta sosu hazırlıyordum ve dalmışım kalmış öyle. O yüzden şekillendirirken az biraz sıkıntı çektim, benimkiler düğümden ziyade şekilsiz oldu :D siz  buradan nasıl düğümleyeceğinize bakabilirsiniz.


Hamur mayalamayı pek sevmiyorum, her seferinde korkuyorum kabarmayacak diye ama hiç kabarmadığı da olmadı şansıma. Bir de ben çok abartıyorum mayalamaya bırakırken, önce streç filmle sarıp bir poşetin içine alıyorum onu da sıkı sıkı bağlıyorum. Sonra kendi yün hırkalarımdan birine sarıyorum kabı :) Hatta mayalarken de mayalarla konuştuğum oluyor, "bak lütfen kabarın tamam mı, zaten çok minik minik tatlı tatlı şeylersiniz. kabarın lütfen:((" en son annemin dediğine göre bu haldeymişim mayalama yaparken ahaha. Bilmiyorum,  artık neden böyleyim.

Tarifi yazmama da pek gerek kalmadı aslında ama yine de hem daha yumuşak, pofuduk bir sonuç elde etmek isterseniz hem de türkçe olsun isterseniz buyrun:

Sarımsak ve Tereyağlı Düğümler





Hamur

1 su bardağı el yakmayacak kadar sıcak su
2 yemek kaşığı/ 1 paket kuru maya
1 yemek kaşığı şeker
1 çay kaşığı tuz

1 yumurta
1 çay bardağı zeytinyağ
3.5-4 su bardağı un
2 yemek kaşığı süt tozu (varsa, yoksa mayalı suyu yarı yarıya süt ile yapabilirsiniz veya hiç süt kullanmayabilirsiniz)




Sıcak suya mayayı ekleyin ve 5 dakika kadar karıştırmadan bekleyin. 5 dakika sonra  şeker ve tuzu ekleyip  hafifçe karıştırın ve 7-8 dakika daha aktif hale gelmesi için bekleyin.

Unu ve süt tozunu bir yoğurma kabına alıp üzerine mayalı suyu, yağ, yumurtayı ekleyip karışırın. Ele yapışmayacak ama yumuşak bir hamur olacak, eğer çok yapışkansa biraz daha un ekleyebilirsiniz.

Hamurun ağzını streç film ile kaplayıp oda ısısında bir yerde en az 1 saat mayalanmaya bırakın.
Hamur yükselip, kabarınca parçalar koparıp, örgü, düğüm gibi şekiller verip yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin. Üzerlerine bir fırça yardımı ile hafif hafif zeytinyağı sürün. Tepsiyi çok bastırmadan streç film ile kaplayın ve yaklaşık 1 saat daha fırında bekletin, kabarmaları için. (ben bunu yapmadım, bunu yerine fırını 75C'y ayarlayıp içinde 10 dakika kadar beklettim. yine de kabardılar. )

Hamurların boyutu hemen hemen 2 katına çıkınca 200C fırında 12-15 arası üzerleri kızarana dek pişirin.

Hamurlar pişerken siz tereyağlı sosu hazırlayabilirsiniz.



Tereyağ ve Sarımsaklı Sos

4 yemek kaşığı tereyağ
4 diş sarımsak
8-10 dal maydonoz (veya severseniz daha fazla)

Sarımsak ve maydonozu minik minik doğrayıp tereyağında 1-2 dakika kavurun. Pişen poğaçaların üzerine gezdirin veya sürün.







Samstag, 13. Dezember 2014

Ekşi Süt ve Karamelize Muzlu Pankek


Artık üşenmeyi bırakıp blogla daha çok ilgilenmeye karar verdim. Kendimi ikna ettim bu postu sabaha kadar yayınlamış olacağım haha.



Özellikle kahvaltı için çok lezzetli ve sıradanlıktan uzak bir pankek tarifi. Eh, ben pankeki nutella veya reçelle falan hiç sevmiyorum. Taze yapılmış meyveli soslar veya sadece akçaağaç şuruu ile seviyorum.

Ekşi sütten kastım elbette bozuk süt değil. Limon veya sirke ile ekşitilen sütten bahsediyorum. Buttermilk içeren reçetelerde buttermilk yerine ekşitilmiş süt kullanıyoruz çoğunlukla Türkiye'de, çünkü buttermilk veya türkçe adıyla yayıkaltı sütü bulmak çok zor.

2-3 gün önce kahvaltıya yaptım bunları, herkes çok sevdi. Kahvaltıda değişik bir şeyler yemek isterseniz denemenizi tavsiye ederim, eminim sizinkiler de bayılacaklar.


Ekşi Süt ve Karamelize Muzlu Pankek Tarifi



MALZEMELER (yaklaşık 4-5 adet orta boy pankek için)


Pankek

3/4 su bardağı süt (180 ml)
2 yemek kaşığı elma sirkesi veya limon suyu
1 su bardağı + 1 yemek kaşığı un
1 yumurta
2.5 yemek kaşığı toz şeker
1/2 çay kaşığı tuz
1.5 çay kaşığı kabartma tozu
3 yemek kaşığı eritilmiş tereyağv veya sıvıyağ
İsteğe bağlı vanilya


Süte sirkeyi ekleyip, yaklaşık 10 dakika sütün kesilip katılaşması için bekleyin. 
Süt kesilince karıştırıdığınızda süt kreması gibi yoğun bir kıvamı olacak, kullanmaya hazır demektir. 

Kuru malzemeleri bir kapta karıştırın.
Başka bir kasede yumurta ve tereyağını bir çatal yardımıyla çırpın. Yumurtalara sütü ekleyip karıştırın. 
Kuru malzemelerin ortasına bir delik açıp sütlü karışımın yarısını ekleyin ve 1 dakika kadar karıştırın, pürüzsüz hale getirin. Daha sonra kalan sıvı karışımı ekleyin ve tekrar pürüzsüz bir kıvam alana kadar karıştırın. 
Pankekleri çok hafif yağlanmış tavada pişirin. 
Ben her pankek için 1 kepçe hamur aktarıyorum tavaya. Yalzın kepçeniz çok derin veya büyükse fazla olabilir. Hamur akıttıktan sonra üst tarafı köpük köpük olmaya, kenarları kurumaya/pişmeye başlayınca diğer tarafını çevirebilirsiniz.


Karamelize Muz

3-4 yemek kaşığı toz şeker
1 yemek kaşığı tereyağ
2 muz 

Üzerine serpiştirmek için
Badem, ceviz veya fındık
Dilerseniz akçaağaç şurubu


Toz şekeri kalın ve eşit tabanlı bir tavada şekerin rengi altın sarısı/amber renk alana dek karamel haline getirin. Daha sonra ocaktan alıp, oda sıcaklığındaki tereyağı ekleyin ve iyice karıştırın. Tekrar ocağa alıp 1.5-2 parmak kalınlığında dilimlediğiniz muzları ekleyin ve muzlar da altın sarısı/amber bir renk alana dek soteleyin. 

Pankeklerinizi karamelize muz ve kuru yemişlerle servis edin. 

Afiyet Olsun!

[Nachmachtipp] Goldene Lichterkette





Die Tage im Moment sind kurz und dunkel. Und damit es auch schön gemütlich wird, brennen überall Kerzen und zusätzliche Lichter. In den letzten Tagen ist daher diese Lichterkette enstanden. Sie ist aus Papier und sehr leicht selbst zu machen. Und wenn dafür Platz ist, lässt man sie einfach das ganze Jahr über hängen.




Für die Lichterkette brauchst du:

LED Lichterkette (klick)
○ Zeichenkarton in beliebiger Farbe
Kreisschneider (klick)
○ doppelseitiges Klebeband, Klebestick etc.
○ Schere

So gehts:


1.Mit Hilfe des Kreisschneiders gleich große Kreise aus dem Papier schneiden.
Meine sind 10cm groß.
2. Den ausgeschnittenen Kreis einmal mittig falten und auseinanderschneiden ( Bild 3 ).



4. + 5. Die eine Hälfte des Kreises mittig knicken.
6. Das doppelseitige Klebeband anbringen, das Lämpchen mittig ansetzen und den Schirm zusammenfalten und kleben. Fertig und Licht an!






Alles Liebe und ein wunderschönes 3. Adventwochenende für Euch,
Rebecca